Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
İslâmiyyetten önce Şamda İbni Heyyaban adında bir yehudi vardı. Bu yehudi Medineye gelip yerleşti. Beni Kureyza kabilesinin arasında kalırdı. O kabileden biri şöyle demiştir:
Asla onun gibi edeb ve şartlarını gözeterek namaz kılan kimse görmedim. Ne zaman kıtlık olsa yağmur duası için onun yanına giderdik. Bize sadaka vermemizi söylerdi. Sadakadan sonra dua ederdi. Biz henüz yanından ayrılmadan yağmur yağmağa başlardı.
Vefatı yaklaşıp yakında öleceğini anlayınca, bize vasıyyet ederek şöyle dedi. "Ey yehudi cema'ati! Biliyor musunuz ben niçin ni'meti bol olan Şamı terk edip de, kıtlık bulunan bu Medine şehrine gelip, burayı kendime vatan edindim!
Ben buraya şu sebeple geldim. İlahi kitablarda okudum ve anladım ki, ahır zaman peygamberinin gelmesi yaklaşmıştır. Bu şehir Onun hicret yeri olacaktır. Dini burada kuvvet bulacakdır. Ümmid ediyordum ki, Ona hizmetle ve tabi' olmakla şerefleneyim. Ona iman ederek dalaletten hidayete kavuşayım. Fakat kesin olarak anladım ki, fırsat elvermedi! Ömrüm o zamana yetmedi! Sakın, sakın! gaflet etmeyiniz! Cahillik ve inad yoluna gitmeyiniz. O Peygamberin zuhuru zamanı yaklaşdı. Ona iman etmekte yarışanlardan olmağa çalışınız. Ona iman edip tabi' olarak, hidayete erip, dalaletden kurtulunuz."
Zaman geldi. Resulullah, Beni Kureyza kabilesini kuşattı. Aralarından İbni Heyyebanın vasıyyetini işitenler: Ey Kureyza oğulları. Bu İbni Heyyebanın haber verdiği peygamberdir dediler. Diğerleri bu o değildir, dediler. Fakat onlar vallahi Odur diyerek hemen kal'adan aşağı inip iman ettiler. Canlarını, mallarını ve ailelerini kurtardılar.
* * *
Ukaşe bin Mıhsan, Bedir gazasında düşmanla çarpışırken kılıcı iki parçaya ayrıldı. Resulullah onun eline bir ağaç dalı verdi ve bununla savaş buyurdu. Ağaç dalını eline alıp sallamaya başlayınca, iyi bir kılıç halini aldı. Bütün savaşlarda o kılıç ile savaştı. O kılıcı mürtedlerle yapılan savaşda şehid düştüğü güne kadar kullandı. O kılıca Avn (ilahi yardım) adını vermişlerdi.
* * *
Bedir savaşında, Katade bin Nu'manın, gözüne bir nesne dokundu ve büyük yara aldı. Gözü yüzü üzerine sarktı. Kavmi onu keselim, fakat önce Resulullaha sorup, istişare edelim dediler. Resulullah Katadeyi huzuruna çağırdı. Yanağına sarkmış olan gözünü yerine yerleşdirdi ve mubarek eliyle sıvazladı ve gözü iyileşti. Öyle ki hangi gözü çıkmışdı bilemediler.
* * *
Saib bin Hubeys, Emir-ül mü'minin Ömer bin Hattab zamanında şöyle anlatmıştır: Vallahi beni Bedir gazasında kimse esir etmedi. Fakat Kureyş müşrikleri ile birlikde ben de kaçıyordum. Beyaz tenli, uzun boylu bir kimse, gösterişli bir ata binmiş, havada üzerimden yetişti ve beni tutup bağladı. Abdürrahman bin Avf gelip beni bağlı buldu. Bunu kim bağladı diye bağırarak sordu. Hiç kimse cevab vermedi. Sonra beni Resulullahın huzuruna götürdü. Resulullah bana, "Seni kim tuttu, ey Ebu Hubeys," dedi.
Durumu bildirmek istemediğim için "Bilmiyorum," dedim. Bunun üzerine Resulullah "Seni meleklerden bir melek tuttu," buyurdu. Sonra Abdürrahman bin Avfa esirini al götür buyurdu. O söz hiç hatırımdan çıkmadı. Fakat müsliman olmam gecikti, sonunda Müslüman oldum.
Asla onun gibi edeb ve şartlarını gözeterek namaz kılan kimse görmedim. Ne zaman kıtlık olsa yağmur duası için onun yanına giderdik. Bize sadaka vermemizi söylerdi. Sadakadan sonra dua ederdi. Biz henüz yanından ayrılmadan yağmur yağmağa başlardı.
Vefatı yaklaşıp yakında öleceğini anlayınca, bize vasıyyet ederek şöyle dedi. "Ey yehudi cema'ati! Biliyor musunuz ben niçin ni'meti bol olan Şamı terk edip de, kıtlık bulunan bu Medine şehrine gelip, burayı kendime vatan edindim!
Ben buraya şu sebeple geldim. İlahi kitablarda okudum ve anladım ki, ahır zaman peygamberinin gelmesi yaklaşmıştır. Bu şehir Onun hicret yeri olacaktır. Dini burada kuvvet bulacakdır. Ümmid ediyordum ki, Ona hizmetle ve tabi' olmakla şerefleneyim. Ona iman ederek dalaletten hidayete kavuşayım. Fakat kesin olarak anladım ki, fırsat elvermedi! Ömrüm o zamana yetmedi! Sakın, sakın! gaflet etmeyiniz! Cahillik ve inad yoluna gitmeyiniz. O Peygamberin zuhuru zamanı yaklaşdı. Ona iman etmekte yarışanlardan olmağa çalışınız. Ona iman edip tabi' olarak, hidayete erip, dalaletden kurtulunuz."
Zaman geldi. Resulullah, Beni Kureyza kabilesini kuşattı. Aralarından İbni Heyyebanın vasıyyetini işitenler: Ey Kureyza oğulları. Bu İbni Heyyebanın haber verdiği peygamberdir dediler. Diğerleri bu o değildir, dediler. Fakat onlar vallahi Odur diyerek hemen kal'adan aşağı inip iman ettiler. Canlarını, mallarını ve ailelerini kurtardılar.
* * *
Ukaşe bin Mıhsan, Bedir gazasında düşmanla çarpışırken kılıcı iki parçaya ayrıldı. Resulullah onun eline bir ağaç dalı verdi ve bununla savaş buyurdu. Ağaç dalını eline alıp sallamaya başlayınca, iyi bir kılıç halini aldı. Bütün savaşlarda o kılıç ile savaştı. O kılıcı mürtedlerle yapılan savaşda şehid düştüğü güne kadar kullandı. O kılıca Avn (ilahi yardım) adını vermişlerdi.
* * *
Bedir savaşında, Katade bin Nu'manın, gözüne bir nesne dokundu ve büyük yara aldı. Gözü yüzü üzerine sarktı. Kavmi onu keselim, fakat önce Resulullaha sorup, istişare edelim dediler. Resulullah Katadeyi huzuruna çağırdı. Yanağına sarkmış olan gözünü yerine yerleşdirdi ve mubarek eliyle sıvazladı ve gözü iyileşti. Öyle ki hangi gözü çıkmışdı bilemediler.
* * *
Saib bin Hubeys, Emir-ül mü'minin Ömer bin Hattab zamanında şöyle anlatmıştır: Vallahi beni Bedir gazasında kimse esir etmedi. Fakat Kureyş müşrikleri ile birlikde ben de kaçıyordum. Beyaz tenli, uzun boylu bir kimse, gösterişli bir ata binmiş, havada üzerimden yetişti ve beni tutup bağladı. Abdürrahman bin Avf gelip beni bağlı buldu. Bunu kim bağladı diye bağırarak sordu. Hiç kimse cevab vermedi. Sonra beni Resulullahın huzuruna götürdü. Resulullah bana, "Seni kim tuttu, ey Ebu Hubeys," dedi.
Durumu bildirmek istemediğim için "Bilmiyorum," dedim. Bunun üzerine Resulullah "Seni meleklerden bir melek tuttu," buyurdu. Sonra Abdürrahman bin Avfa esirini al götür buyurdu. O söz hiç hatırımdan çıkmadı. Fakat müsliman olmam gecikti, sonunda Müslüman oldum.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Bedir savaşından sonra, Umeyr bin Vehb el-Cühami, Safvan bin Ümeyye ile bir gün Bedir savaşında tesir düşmüştü. Safvan, "İşimiz karıştı" dedi. Umeyr bin Vehb de "Doğru söylüyorsun, bundan sonra yaşamanın tadı kalmadı. Eğer borçlarım olmasaydı ve çoluk çocuğumun perişan olmasından korkmasaydım, Muhammedi öldürmek için Medineye giderdim. Çünkü, Muhammed Medine pazarında yalnız başına dolaşıyormuş ve herkesle konuşuyormuş. Ayrıca oğlum orada esir olduğu için bir behanem de var"dedi.
Bunun üzerine Safvan, "Borçlarını ben ödeyeyim. Çoluk çocuğunun geçimini de üzerime alayım. Yeter ki sen bu işi yap" dedi. Böylece anlaştılar.
Safvan, Umeyrin yol hazırlığını yaptı. Kılıcını da bileyip, zehrli su verdi. Umeyr, bu sır aramızda kalsın. Sakın kimse farkına varmasın diye tenbih ettikten sonra, Medineye gitmek üzere yola çıktı
Medineye varınca, mescidin önünde hayvanından inip, bineğini bağlayıp, kılıcını kuşandı. Resulullahın yanına gitmek üzere yürüdü. O sırada Emir-ül mü'minin Ömer bin Hattab bir cemaat ile birlikte oturuyordu.
Ümeyri görür görmez, bu köpeği tutunuz! O Allahın düşmanıdır. Bedir savaşında kavmini bizimle savaşmağa teşvik ediyordu. Bizim ordumuzun az olduğunu kavmine haber veriyordu, dedi.
Bunun üzerine onu yakaladılar. Hazret-i Ömer, Resulullahın huzuruna gidip, durumu arz etti. Resulullah "Onu getiriniz!" buyurdu. Hazret-i Ömer bir eliyle Umeyr'in kılıcının bağını boynuna takıp bağladı ve sıkıca tuttu. Bir eliyle de kılıcın kabzasından tuttu
Böylece Resulullahın huzuruna götürdü. Ensardan bazılarına da, Resulullahın önünde oturun ve bunun saldırmasını engelleyin, dedi. Resulullah bu durumu görünce,"Ey Ömer onu salıver!" buyurdu.
Sonra, "Yaklaş Ey Umeyr! Niçin geldin" dedi. "Oğlum esir olmuştu, onun için geldim" dedi.
Resulullah, "Doğru söyle, doğruyu söylemedikçe kurtulamazsın" buyurdu. O yine esir oğlu için geldiğini söyledi. Bunun üzerine Resulullah, " Safvan bin Ümeyye ile oturup, Bedir savaşının hezimetini konuşmadınız mı? O senin borcunu ve ailenin geçimini üzerine alıp, sen de beni katl etmek için gelmedin mi! Sen beni öldürmek için geldin! Fakat Allahü teâlâ seni maksadına kavuşturmadı" buyurdu
Umeyr bunları işitince hakikati anladı ve, sen Allahü teâlânın Resulüsün. Şimdiye kadar cahilliğimden seni inkar etmişim. Zira bu işi benden ve Safvandan başka hiç kimse bilmiyordu. Bunu sana ancak Allahü teâlâ haber verdi ve beni müsliman olmakla şereflendirdi, diyerek Müslüman oldu.
Mekkeye döndükten sonra, pekçok kimse onun vasıtasıyla Müslüman olmakla şereflendi.
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaşında esir düşen yakınlarını fidye karşılığında kurtarmak için birkaç deve ve başka mallar alıp, Medineye geldi. Yolda develeri bir yere sakladı ve eli boş bir halde, Resulullahın huzuruna çıktı. "Fidye olarak ne getirdin?" buyurdu. "Hiç bir şey getirmedim" dedi. "Falan yere sakladığın develer ve mallar ne oldu?" deyince, Haris hemen kelime-i şehadeti söyleyerek Müslüman oldu. Çünkü, develeri ve malları sakladığını kendisinden başka kimse bilmiyordu. Benim yanımda kimse yoktu ve benden önce de kimse gelmedi, dedi.
Bunun üzerine Safvan, "Borçlarını ben ödeyeyim. Çoluk çocuğunun geçimini de üzerime alayım. Yeter ki sen bu işi yap" dedi. Böylece anlaştılar.
Safvan, Umeyrin yol hazırlığını yaptı. Kılıcını da bileyip, zehrli su verdi. Umeyr, bu sır aramızda kalsın. Sakın kimse farkına varmasın diye tenbih ettikten sonra, Medineye gitmek üzere yola çıktı
Medineye varınca, mescidin önünde hayvanından inip, bineğini bağlayıp, kılıcını kuşandı. Resulullahın yanına gitmek üzere yürüdü. O sırada Emir-ül mü'minin Ömer bin Hattab bir cemaat ile birlikte oturuyordu.
Ümeyri görür görmez, bu köpeği tutunuz! O Allahın düşmanıdır. Bedir savaşında kavmini bizimle savaşmağa teşvik ediyordu. Bizim ordumuzun az olduğunu kavmine haber veriyordu, dedi.
Bunun üzerine onu yakaladılar. Hazret-i Ömer, Resulullahın huzuruna gidip, durumu arz etti. Resulullah "Onu getiriniz!" buyurdu. Hazret-i Ömer bir eliyle Umeyr'in kılıcının bağını boynuna takıp bağladı ve sıkıca tuttu. Bir eliyle de kılıcın kabzasından tuttu
Böylece Resulullahın huzuruna götürdü. Ensardan bazılarına da, Resulullahın önünde oturun ve bunun saldırmasını engelleyin, dedi. Resulullah bu durumu görünce,"Ey Ömer onu salıver!" buyurdu.
Sonra, "Yaklaş Ey Umeyr! Niçin geldin" dedi. "Oğlum esir olmuştu, onun için geldim" dedi.
Resulullah, "Doğru söyle, doğruyu söylemedikçe kurtulamazsın" buyurdu. O yine esir oğlu için geldiğini söyledi. Bunun üzerine Resulullah, " Safvan bin Ümeyye ile oturup, Bedir savaşının hezimetini konuşmadınız mı? O senin borcunu ve ailenin geçimini üzerine alıp, sen de beni katl etmek için gelmedin mi! Sen beni öldürmek için geldin! Fakat Allahü teâlâ seni maksadına kavuşturmadı" buyurdu
Umeyr bunları işitince hakikati anladı ve, sen Allahü teâlânın Resulüsün. Şimdiye kadar cahilliğimden seni inkar etmişim. Zira bu işi benden ve Safvandan başka hiç kimse bilmiyordu. Bunu sana ancak Allahü teâlâ haber verdi ve beni müsliman olmakla şereflendirdi, diyerek Müslüman oldu.
Mekkeye döndükten sonra, pekçok kimse onun vasıtasıyla Müslüman olmakla şereflendi.
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaşında esir düşen yakınlarını fidye karşılığında kurtarmak için birkaç deve ve başka mallar alıp, Medineye geldi. Yolda develeri bir yere sakladı ve eli boş bir halde, Resulullahın huzuruna çıktı. "Fidye olarak ne getirdin?" buyurdu. "Hiç bir şey getirmedim" dedi. "Falan yere sakladığın develer ve mallar ne oldu?" deyince, Haris hemen kelime-i şehadeti söyleyerek Müslüman oldu. Çünkü, develeri ve malları sakladığını kendisinden başka kimse bilmiyordu. Benim yanımda kimse yoktu ve benden önce de kimse gelmedi, dedi.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Peygamber efendimizin mucizelerinden biri de mübarek ağız suyunun şifa vermesi idi. Mesela, Resulullah efendimiz, Hazret-i Ebu Bekir'le çıkıp, bir miktar yürüyüp, mübarek ayakları şiştikte, Ebu Bekir götürüp, Mekke'ye üç mil yerde bulunan ve tepesinden deniz görünen Sevr dağında bir mağaraya vardıklarında, Hazret-i Ebu Bekir önceden girip, taş yarıklarından bazı hayvanlar Resulullaha zarar vermesin diye, karanlıkta eliyle yoklayıp, parmaklarını ve ayağını ve bir ökçesini deliklere soktu.
Resulullah girince, onun dizine yatıp uyudu. Hazret-i Ebu Bekir'in ayağını yılan sokup, şişti. Gözünden yaş damladı. Resulullah uyandı. Niçin bana haber vermedin buyurdu. Sizi uyandırmağa kıyamadım deyince, Resulullah: "Ya Rabbi, Ebu Bekir'i Cennet derecelerinde benimle birlikte bulundur" diye dua etti. Ağrıyan yerine, mübarek ağzının suyunu sürdü, hemen şifa buldu.
Yine aynı mağarada şu mucize gerçekleşti: Resulullah efendimiz orayı şereflendirince, hemen mağaranın ağzı önünde bir mugilan ağacı bitti. Örümcek de kat kat ağlar kurdu. İki yaban güvercini de gelip, yuva yapıp, yumurtladı.
Sabah olunca, müşrikler Resulullah'ı kaçırdıklarına çok üzülüp, Mekke'nin etrafını arayıp, iz ilminde mahir bir adamla gezerlerken, iz görüp, mağaraya kadar geldiler. Vallahi Muhammed bu mağarayı geçmemiştir deyince, niceleri girmek istediklerinde, bazıları, şu örümcek ağları, Muhammed dünyaya gelmeden önce kurulmuştur; mağaraya girseydi, bunlar bozulurdu deyip, ümit kesip gittiler.
Müşrikler içeri girmek istediklerinde, Hazret-i Ebu Bekir üzülüp, Resulullah: "Üzülme, muhakkak ki, Allah bizimledir" buyurdu.
O da, "Ya Resulallah, kafirler, ayakları altına baksalar, bizi görürler; ben kendim için değil, sizin için üzülüyorum. Ben ölsem, dünyadan bir kişi gitmiş olur, siz öldürülürseniz, bütün ümmet helak olur" dedikte, Resulullah: "Ey Eba Bekir, o iki kişinin üçüncüleri Allah'dır" buyurdu.
Bugün bile, Kabe'nin hareminde sürüler halinde olup, kimsenin dokunmadığı güvrecinlerin, o iki güvercinin neslinden olduğu...
Yine mağarada, hazret-i Ebu Bekir çok susadı ve Resulullaha bunu arz etti. "Mağara ağzına git, iç" buyurdu. Gittikte, baldan tatlı, miskten güzel kokulu su içip geldi.
Resulullah: "Ey Eba Bekir, sana müjde vereyim mi?" buyurunca, buyur, ya Resulallah dedi. "Allahü teâlâ, Cennet nehirlerine müvekkel olan meleğe, Firdevs Cenneti'nden bir kanal yarıp, mağaranın ağzına akıt, Ebu Bekir kulum ondan su içsin diye emretti" buyurdu.
"Ya Resulallah, benim Allah katında böyle bir mertebem var mıdır" diye arz etti. "Evet, bundan daha üstün merteben var. Beni hak peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki, seni sevmeyen Cennet'e giremez; yetmiş peygamber kadar ameli olsa da" buyurdu.
* * *
Resulullah efendimiz başka yerlerde olan hadiseleri de Cenab-ı Hakkın haber vermesiyle bilirdi.
Müreysi gazadan dönüşte, bir gece konakladıkları yerde büyük bir rüzgar esti. Müslümanlar korkunca, Resulullah: "Korkmayınız! Medine'deki müşriklerin bir büyüğünün ölümü için esti" buyurdu.
"Kimdir?" dediler. "Rıfa'a bin Zeyd bin Sabit'tir" buyurdu. Medine'ye geldiklerinde gerçekten o gece, Yahudilerin ve münafıkların namlılarından Rifa'a'yı ölmüş buldular
Resulullah girince, onun dizine yatıp uyudu. Hazret-i Ebu Bekir'in ayağını yılan sokup, şişti. Gözünden yaş damladı. Resulullah uyandı. Niçin bana haber vermedin buyurdu. Sizi uyandırmağa kıyamadım deyince, Resulullah: "Ya Rabbi, Ebu Bekir'i Cennet derecelerinde benimle birlikte bulundur" diye dua etti. Ağrıyan yerine, mübarek ağzının suyunu sürdü, hemen şifa buldu.
Yine aynı mağarada şu mucize gerçekleşti: Resulullah efendimiz orayı şereflendirince, hemen mağaranın ağzı önünde bir mugilan ağacı bitti. Örümcek de kat kat ağlar kurdu. İki yaban güvercini de gelip, yuva yapıp, yumurtladı.
Sabah olunca, müşrikler Resulullah'ı kaçırdıklarına çok üzülüp, Mekke'nin etrafını arayıp, iz ilminde mahir bir adamla gezerlerken, iz görüp, mağaraya kadar geldiler. Vallahi Muhammed bu mağarayı geçmemiştir deyince, niceleri girmek istediklerinde, bazıları, şu örümcek ağları, Muhammed dünyaya gelmeden önce kurulmuştur; mağaraya girseydi, bunlar bozulurdu deyip, ümit kesip gittiler.
Müşrikler içeri girmek istediklerinde, Hazret-i Ebu Bekir üzülüp, Resulullah: "Üzülme, muhakkak ki, Allah bizimledir" buyurdu.
O da, "Ya Resulallah, kafirler, ayakları altına baksalar, bizi görürler; ben kendim için değil, sizin için üzülüyorum. Ben ölsem, dünyadan bir kişi gitmiş olur, siz öldürülürseniz, bütün ümmet helak olur" dedikte, Resulullah: "Ey Eba Bekir, o iki kişinin üçüncüleri Allah'dır" buyurdu.
Bugün bile, Kabe'nin hareminde sürüler halinde olup, kimsenin dokunmadığı güvrecinlerin, o iki güvercinin neslinden olduğu...
Yine mağarada, hazret-i Ebu Bekir çok susadı ve Resulullaha bunu arz etti. "Mağara ağzına git, iç" buyurdu. Gittikte, baldan tatlı, miskten güzel kokulu su içip geldi.
Resulullah: "Ey Eba Bekir, sana müjde vereyim mi?" buyurunca, buyur, ya Resulallah dedi. "Allahü teâlâ, Cennet nehirlerine müvekkel olan meleğe, Firdevs Cenneti'nden bir kanal yarıp, mağaranın ağzına akıt, Ebu Bekir kulum ondan su içsin diye emretti" buyurdu.
"Ya Resulallah, benim Allah katında böyle bir mertebem var mıdır" diye arz etti. "Evet, bundan daha üstün merteben var. Beni hak peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki, seni sevmeyen Cennet'e giremez; yetmiş peygamber kadar ameli olsa da" buyurdu.
* * *
Resulullah efendimiz başka yerlerde olan hadiseleri de Cenab-ı Hakkın haber vermesiyle bilirdi.
Müreysi gazadan dönüşte, bir gece konakladıkları yerde büyük bir rüzgar esti. Müslümanlar korkunca, Resulullah: "Korkmayınız! Medine'deki müşriklerin bir büyüğünün ölümü için esti" buyurdu.
"Kimdir?" dediler. "Rıfa'a bin Zeyd bin Sabit'tir" buyurdu. Medine'ye geldiklerinde gerçekten o gece, Yahudilerin ve münafıkların namlılarından Rifa'a'yı ölmüş buldular
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Üç kişi gelip, birisi, "Hazret-i İsa ölüyü diriltirdi, senden sadır olduğu bilinmiyor" dedikte, Resulullah, uzak yerden Hazret-i Ali'yi çağırıp, Cebrail aleyhisselam seslerini ulaştırdı. Hemen geldi.
Yahudi alimlerinden Yusuf bin Ka'b'ın kabrine bunlarla beraber gitti. "Buna seslen, Allah'ın emriyle sana cevab verir" buyurdu. Üç kere çağırdı. Herbirinde kabir birer parça yarılıp, üçüncüde "Allah'ın izniyle kalk" dedikte, kabirden bir ihtiyar çıktı. Başından yüzünden tozlarını silkip, "Ben Yusuf bin Ka'b'ım ki, Yemen padişahı olan Tübbe' buraya geldikte, çok nasihat edip, fesaddan ve insanları öldürmekten men' etmiştim. Öleli üçyüz seneden çok oldu. Şimdi: "Kalk ahır zaman peygamberi Muhammed'i tasdik eyle! Bir gurub gelip, onu tekzib edip, ondan mu'cize isterler" diye bir ses işittim" dedikte, hazır olanlar, "Yusuf'u yine kabrine gönder" dediler. Hazret-i Ali de, bazı şeyler okudu. Yusuf kabrine girip, kabir kapandı.
* * *
Hz.Cabir bin Abdullah, Resulullaha ziyafet için koyun kesmişti. Büyükçe olan oğlu küçük oğluna, babam koyunu nasıl boğazladı, sana göstereyim dedi. O da peki dedi. Elini ayağını bağladı, boğazlayıp, başını annesine getirdi. Kadın feryad ettikte oğlan korkusundan dama kaçtı. Kadın da peşinden gitti. Oğlan kendini damdan attı ve öldü.
Kadıncağız canına çekip sabr etti ve iki ölüyü de odaya koyup, üzerlerini örttü. Yemek pişirmeye koyuldu. Resulullah geldi. Yemek ortaya gelince, Cebrail aleyhisselam gelip, "Ya Resulullah, Allahü teâlâ sana emr eder ki, bu yemeği Cabir'in evladı ile yiyesin" dedi.
Evine gidip hazret-i Cabir'e söyledi. O da hanımına oğullarını sordu. Burada yoklar dedi. Hazret-i Cabir de Resulullah'a, burada yoklarmış dedi. Resulullah tekrar emr etti. Cabir de hanımını sıkıştırdı. Çaresiz durumu anlattı. Cabir görüp şaştı. Hanımıyla ağlaştılar.
Resulullah haberdar oldukta, Cebrail aleyhisselam gelip: "Ya Resulullah, Allahü teâlâ sana emir ediyor ki, onları çağır. Dua senden, kabulü ve diriltmesi benden buyuruyor" dedi. Resulullah dua etti. Oğlanların ikisi de dirildiler.
* * *
Bir çeşit mucizeleri de çeşitli şekillerde su fışkırması ve çoğalmasıdır. Her defasında bir vecihle vaki oldu.
Resulullah amcası Ebu Talib'le bir sahrada iken, Ebu Talib susadı. Çok darlandı. Ey kardeşimin oğlu, çok susadım dedi. Resulullah bindiği hayvandan inip: "Susadın mı?" buyurdu. Evet dedi. Mübarek ayaklarının ökçesini toprağa vurdu. Hemen su fışkırdı. "İç, ey amcam" buyurdu.
Hudeybiye gazvesinde suyu çok az bir kuyunun yanına kondular. Asker şikayet ettikte, Resulullah bir kova su getirip, kuyuya döktürdü. Sonra okçulardan bir ok alıp, kuyuya attı. Kuyu su ile dolup, ağzıyla beraber oldu.
Bir seferde asker usuzluktan şikayet etmekle, Resulullah iki kişiyi su aramaya gönderdi. İki kırba dolusu su ile deve üstünde bir arab kadınını bulup getirdiler. Resul-i Ekrem efendimiz kırbaları açtırıp, bir kab içine bir miktar döktürdü. "Gelin, su alın!" diye seslendi.
Bütün asker kablarını ve kırbalarını doldurup, sonra kadının kırbalarını dolu olarak ve ilaveten biraz un ve hurma da verip: "İşte senin suyunu hiç azaltmadık. Bize suyu Allah verdi" buyurdu.
Yahudi alimlerinden Yusuf bin Ka'b'ın kabrine bunlarla beraber gitti. "Buna seslen, Allah'ın emriyle sana cevab verir" buyurdu. Üç kere çağırdı. Herbirinde kabir birer parça yarılıp, üçüncüde "Allah'ın izniyle kalk" dedikte, kabirden bir ihtiyar çıktı. Başından yüzünden tozlarını silkip, "Ben Yusuf bin Ka'b'ım ki, Yemen padişahı olan Tübbe' buraya geldikte, çok nasihat edip, fesaddan ve insanları öldürmekten men' etmiştim. Öleli üçyüz seneden çok oldu. Şimdi: "Kalk ahır zaman peygamberi Muhammed'i tasdik eyle! Bir gurub gelip, onu tekzib edip, ondan mu'cize isterler" diye bir ses işittim" dedikte, hazır olanlar, "Yusuf'u yine kabrine gönder" dediler. Hazret-i Ali de, bazı şeyler okudu. Yusuf kabrine girip, kabir kapandı.
* * *
Hz.Cabir bin Abdullah, Resulullaha ziyafet için koyun kesmişti. Büyükçe olan oğlu küçük oğluna, babam koyunu nasıl boğazladı, sana göstereyim dedi. O da peki dedi. Elini ayağını bağladı, boğazlayıp, başını annesine getirdi. Kadın feryad ettikte oğlan korkusundan dama kaçtı. Kadın da peşinden gitti. Oğlan kendini damdan attı ve öldü.
Kadıncağız canına çekip sabr etti ve iki ölüyü de odaya koyup, üzerlerini örttü. Yemek pişirmeye koyuldu. Resulullah geldi. Yemek ortaya gelince, Cebrail aleyhisselam gelip, "Ya Resulullah, Allahü teâlâ sana emr eder ki, bu yemeği Cabir'in evladı ile yiyesin" dedi.
Evine gidip hazret-i Cabir'e söyledi. O da hanımına oğullarını sordu. Burada yoklar dedi. Hazret-i Cabir de Resulullah'a, burada yoklarmış dedi. Resulullah tekrar emr etti. Cabir de hanımını sıkıştırdı. Çaresiz durumu anlattı. Cabir görüp şaştı. Hanımıyla ağlaştılar.
Resulullah haberdar oldukta, Cebrail aleyhisselam gelip: "Ya Resulullah, Allahü teâlâ sana emir ediyor ki, onları çağır. Dua senden, kabulü ve diriltmesi benden buyuruyor" dedi. Resulullah dua etti. Oğlanların ikisi de dirildiler.
* * *
Bir çeşit mucizeleri de çeşitli şekillerde su fışkırması ve çoğalmasıdır. Her defasında bir vecihle vaki oldu.
Resulullah amcası Ebu Talib'le bir sahrada iken, Ebu Talib susadı. Çok darlandı. Ey kardeşimin oğlu, çok susadım dedi. Resulullah bindiği hayvandan inip: "Susadın mı?" buyurdu. Evet dedi. Mübarek ayaklarının ökçesini toprağa vurdu. Hemen su fışkırdı. "İç, ey amcam" buyurdu.
Hudeybiye gazvesinde suyu çok az bir kuyunun yanına kondular. Asker şikayet ettikte, Resulullah bir kova su getirip, kuyuya döktürdü. Sonra okçulardan bir ok alıp, kuyuya attı. Kuyu su ile dolup, ağzıyla beraber oldu.
Bir seferde asker usuzluktan şikayet etmekle, Resulullah iki kişiyi su aramaya gönderdi. İki kırba dolusu su ile deve üstünde bir arab kadınını bulup getirdiler. Resul-i Ekrem efendimiz kırbaları açtırıp, bir kab içine bir miktar döktürdü. "Gelin, su alın!" diye seslendi.
Bütün asker kablarını ve kırbalarını doldurup, sonra kadının kırbalarını dolu olarak ve ilaveten biraz un ve hurma da verip: "İşte senin suyunu hiç azaltmadık. Bize suyu Allah verdi" buyurdu.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Resulullah efendimizin mucizelerinin bir çeşiti de yemeğin çoğalmasıdır. Gizli, açık çok defa görülmüştür.
Bunlardan biri Hazret-i Cabir'in vakı'asıdır ki, Hendek savaşı anlatılırken geçtmişti. Biri de bir avuç hurmayı çoğaltmaktır ki, o da aynı bahiste geçti. İkisi de büyük mu'cizelerdir. Yine Hazret-i Cabir'den nakledilir. Der ki, çok borcum vardı. Hurma mahsulüm onun onda birine, belki yüzde birine yetmiyeceğini Efendimize haber verdiğimde, bahçeme gelip, hurma yığınlarından birini üç defa dolaşıp, sonra üstüne çıkıp oturdu. "Cabir'in alacaklıları gelsinler" buyurdu. Geldiler. Herbirine alacakları kadar ölçüp verildi de, hurmalarda hiçbir eksilme olmadı.
* * *
Ebu Hüreyre hazretleri anlatır: Resulullaha birkaç tane hurma getirip, ya Resulallah, bana bunlar için bereketle dua eyle dedim. Dua etti ve sonra: "Bunları al, kabına koy. Ondan almak istediğin zaman, elini içine sok ve al, onları boşaltıp saçma" buyurdu.
Emirlerine göre hareket ettim. O çantamı gece gündüz yanımdan ayırmadım. Resulullah, Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer zamanlarında, daima onun içinden yerdim, bazı kimselere de yedirirdim. Çok çok da sadaka verirdim. Hazret-i Osman'ın şehid olduğu fetrette çantam düşüp kayboldu.
Bir defasında da kıtlık olmuştu. Resulullah Medine'de minberde iken, bir kimse, ya Resulallah kıtlıktan helak olduk, yağmur yağması için dua edin dedi.
Duaya başladığında gökte bir bulut yok iken, mübarek ellerini yüzlerine sürmeden, sür'atle kat kat bulutlar toplanıp, bir hafta gece gündüz yağmur yağdı.
Sonra yine minberde iken, o kişi, ya Resulallah, yağmurdan helak olduk demekle, Resulullah tebessüm buyurup, uzun bir dua eyledi. Mübarek ellerini havaya işaret ettikleri yerden bulutlar açıldı.
* * *
Bir gün Resulullah: "Allahü teâlâ benim için dünyayı kaldırdı. Onu ve içindekileri ve kıyamete kadar onda olacakları avucumun içini görür gibi görüyorum" buyurdu.
Sahabeden Huzeyfe bin Yeman hazretleri: "Resulullah bizim için bir makam ikame etti. Kıyametin kopmasına kadar makamından bir şey bırakmadı. Hepsini söyledi. Onu muhafaza eden etti, unutan unuttu" dedi.
Mesela bunlardan biri Medine'de iken Habeş padişahı Necaşi'nin vefatını Sahabeye bildirmesidir.
Acem padişahı Hüsrev'den Medine'ye elçi geldikte, bir gün onlara: "Bu gece padişahınızı kendi oğlu katl etti" buyurmasıdır. Gerçekten öyle olduğu haberi sonradan geldi.
Resulullah hanımı Hazret-i Hafsa'ya: "Sana müjde vereyim, muhakkak ki, Ebu Bekir ve Ömer, benden sonra ümmetimin işlerini yürütürler" buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir'le, Hafsa validemizin babası Hazret-i Ömer'in halife olacaklarına işaret buyurdu.
Bunlardan biri Hazret-i Cabir'in vakı'asıdır ki, Hendek savaşı anlatılırken geçtmişti. Biri de bir avuç hurmayı çoğaltmaktır ki, o da aynı bahiste geçti. İkisi de büyük mu'cizelerdir. Yine Hazret-i Cabir'den nakledilir. Der ki, çok borcum vardı. Hurma mahsulüm onun onda birine, belki yüzde birine yetmiyeceğini Efendimize haber verdiğimde, bahçeme gelip, hurma yığınlarından birini üç defa dolaşıp, sonra üstüne çıkıp oturdu. "Cabir'in alacaklıları gelsinler" buyurdu. Geldiler. Herbirine alacakları kadar ölçüp verildi de, hurmalarda hiçbir eksilme olmadı.
* * *
Ebu Hüreyre hazretleri anlatır: Resulullaha birkaç tane hurma getirip, ya Resulallah, bana bunlar için bereketle dua eyle dedim. Dua etti ve sonra: "Bunları al, kabına koy. Ondan almak istediğin zaman, elini içine sok ve al, onları boşaltıp saçma" buyurdu.
Emirlerine göre hareket ettim. O çantamı gece gündüz yanımdan ayırmadım. Resulullah, Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer zamanlarında, daima onun içinden yerdim, bazı kimselere de yedirirdim. Çok çok da sadaka verirdim. Hazret-i Osman'ın şehid olduğu fetrette çantam düşüp kayboldu.
Bir defasında da kıtlık olmuştu. Resulullah Medine'de minberde iken, bir kimse, ya Resulallah kıtlıktan helak olduk, yağmur yağması için dua edin dedi.
Duaya başladığında gökte bir bulut yok iken, mübarek ellerini yüzlerine sürmeden, sür'atle kat kat bulutlar toplanıp, bir hafta gece gündüz yağmur yağdı.
Sonra yine minberde iken, o kişi, ya Resulallah, yağmurdan helak olduk demekle, Resulullah tebessüm buyurup, uzun bir dua eyledi. Mübarek ellerini havaya işaret ettikleri yerden bulutlar açıldı.
* * *
Bir gün Resulullah: "Allahü teâlâ benim için dünyayı kaldırdı. Onu ve içindekileri ve kıyamete kadar onda olacakları avucumun içini görür gibi görüyorum" buyurdu.
Sahabeden Huzeyfe bin Yeman hazretleri: "Resulullah bizim için bir makam ikame etti. Kıyametin kopmasına kadar makamından bir şey bırakmadı. Hepsini söyledi. Onu muhafaza eden etti, unutan unuttu" dedi.
Mesela bunlardan biri Medine'de iken Habeş padişahı Necaşi'nin vefatını Sahabeye bildirmesidir.
Acem padişahı Hüsrev'den Medine'ye elçi geldikte, bir gün onlara: "Bu gece padişahınızı kendi oğlu katl etti" buyurmasıdır. Gerçekten öyle olduğu haberi sonradan geldi.
Resulullah hanımı Hazret-i Hafsa'ya: "Sana müjde vereyim, muhakkak ki, Ebu Bekir ve Ömer, benden sonra ümmetimin işlerini yürütürler" buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir'le, Hafsa validemizin babası Hazret-i Ömer'in halife olacaklarına işaret buyurdu.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Resulullah efendimiz, Cenab-ı Hakkın bildirmesiyle gaybtan haber verirdi. Bir gün Ebu Hüreyre'yi hazretleri, Medinede zekat hurmasından çalarken birini yakaladı, seni Resulullaha götüreceğim dedi. Hırsız, fakirim, çoluk çocuğum vardır deyip yalvarınca, salıverdi. Sabahleyin Resulullah: "Ey Eba Hüreyre, dün gece esirin ne yaptı" buyurdu.
O da anlattı. Resulullah: "O yalan söyledi. Bir daha gelecek" buyurdu. Ebu Hüreyre kolladı. Gerçekten yine geldi. Gene yakalandı. Tekrar yalvarıp kurtuldu.
Üçüncü defa gelip, yakalandıkta kurtulmağa çare bulamamakla, "Beni bırak, sana birkaç söz öğreteyim ki, sana faydası olur" dedi.
Nedir diye sorunca "Gece yatağa yatınca, Ayet-el kürsiyi oku ki, Allahü teâlâ seni muhafaza edip, yanına şeytan gelmez" dedi.
Ertesi gün Resulullah, Ebu Hüreyre'ye yine sordu. O da anlattı. "Muhakkak gerçek söylemiş; halbuki o gayet yalancıdır. Ey Eba Hüreyre, üç geceden beri kiminle konuşursun bilir misin?" buyurdu. Hayır dedi. "O şeytan idi" buyurdu.
Rumlarla harb için Mute seriyyesi dedikleri gazaya asker gönderdiklerinde, Sahabeden dört kumandanın birbiri arkasından şehid olduğunu, kendisi Medine'de minber üzerinde iken görüp haber verdi.
Muaz bin Cebel'i Yemen'e hakim ettiğinde şehirden beraberinde çıkarıp, veda esnasında çok nasihatler etti. "Seninle kıyamete kadar artık görüşmeyiz" buyurdu. Gerçekten o Yemen'de iken Resulullah vefat eyledi.
Vefatları esnasında kızları Hazret-i Fatıma'ya: "Ehl-i beytimden en önce bana sen kavuşursun" buyurdu. Gerçekten altı ay sonra Hazret-i fatıma da vefat eyledi.
Kays bin Şemmas'a: "İyi yaşarsın ve şehid edilirsin" buyurdu. Gerçekten Müseylemetü'l-Kezzab cenginde şehid oldu.
Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman ve Hazret-i Ali'nin şehid olacaklarından da haber verdi.
Acem padişahının ve Rum imparatorunun ülkelerini Müslümanların feth edip, hazineleri Allah yoluna verileceğini müjdeledi.
"Ümmetinden bir taifenin denizden gazaya gidip, Sahabeden olan Hazam adlı kadın da o seferde bulunacaktır" buyurdu. Hakikten Hazret-i Osman'ın hilafetinde Kıbrıs adasını Müslümanlar gemilerle gidip feth ettiler. O kadın da birlikte idi.
Bir gün Medine'de dam üstüne çıkıp: "Benim gördüğümü siz görüyor musunuz? Ben elbette evlerinizin arasında fitne yerlerini, yağmur izleri (oyukları) gibi görüyorum" buyurdu.
Gerçekten Hazret-i Osman'ın şehadeti vakasında ve sonra Yezid zamanında Medine'de birer büyük fitne zuhur edip, sokaklarda hesabsız kanlar döküldü.
Bir gün Resulullah, Hazret-i Muaviye'ye: "Benden sonra ümmetimin başına geçersin. O zaman iyilerini kabul et, kötülerini bağışla" buyurdu. Gerçekten Hazret-i Osman zamanında Şam'da yirmi yıl vali oldu, daha sonra da halife oldu.
Bir defasında da "Muaviye hiçbir zaman yenilmez" buyurdu. Gerçekten hiçbir savaşta mağlup olmadı. Hatta Hazret-i Ali Sıffin muharebesinde, bu hadisi işitip: "Eğer daha önce duymuş olsaydım, onunla mücadele etmezdim" demiştir.
Ammar bin Yaser hazretlerine: "Seni bagiler öldürür" buyurdu. Gerçekten öyle oldu.
O da anlattı. Resulullah: "O yalan söyledi. Bir daha gelecek" buyurdu. Ebu Hüreyre kolladı. Gerçekten yine geldi. Gene yakalandı. Tekrar yalvarıp kurtuldu.
Üçüncü defa gelip, yakalandıkta kurtulmağa çare bulamamakla, "Beni bırak, sana birkaç söz öğreteyim ki, sana faydası olur" dedi.
Nedir diye sorunca "Gece yatağa yatınca, Ayet-el kürsiyi oku ki, Allahü teâlâ seni muhafaza edip, yanına şeytan gelmez" dedi.
Ertesi gün Resulullah, Ebu Hüreyre'ye yine sordu. O da anlattı. "Muhakkak gerçek söylemiş; halbuki o gayet yalancıdır. Ey Eba Hüreyre, üç geceden beri kiminle konuşursun bilir misin?" buyurdu. Hayır dedi. "O şeytan idi" buyurdu.
Rumlarla harb için Mute seriyyesi dedikleri gazaya asker gönderdiklerinde, Sahabeden dört kumandanın birbiri arkasından şehid olduğunu, kendisi Medine'de minber üzerinde iken görüp haber verdi.
Muaz bin Cebel'i Yemen'e hakim ettiğinde şehirden beraberinde çıkarıp, veda esnasında çok nasihatler etti. "Seninle kıyamete kadar artık görüşmeyiz" buyurdu. Gerçekten o Yemen'de iken Resulullah vefat eyledi.
Vefatları esnasında kızları Hazret-i Fatıma'ya: "Ehl-i beytimden en önce bana sen kavuşursun" buyurdu. Gerçekten altı ay sonra Hazret-i fatıma da vefat eyledi.
Kays bin Şemmas'a: "İyi yaşarsın ve şehid edilirsin" buyurdu. Gerçekten Müseylemetü'l-Kezzab cenginde şehid oldu.
Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman ve Hazret-i Ali'nin şehid olacaklarından da haber verdi.
Acem padişahının ve Rum imparatorunun ülkelerini Müslümanların feth edip, hazineleri Allah yoluna verileceğini müjdeledi.
"Ümmetinden bir taifenin denizden gazaya gidip, Sahabeden olan Hazam adlı kadın da o seferde bulunacaktır" buyurdu. Hakikten Hazret-i Osman'ın hilafetinde Kıbrıs adasını Müslümanlar gemilerle gidip feth ettiler. O kadın da birlikte idi.
Bir gün Medine'de dam üstüne çıkıp: "Benim gördüğümü siz görüyor musunuz? Ben elbette evlerinizin arasında fitne yerlerini, yağmur izleri (oyukları) gibi görüyorum" buyurdu.
Gerçekten Hazret-i Osman'ın şehadeti vakasında ve sonra Yezid zamanında Medine'de birer büyük fitne zuhur edip, sokaklarda hesabsız kanlar döküldü.
Bir gün Resulullah, Hazret-i Muaviye'ye: "Benden sonra ümmetimin başına geçersin. O zaman iyilerini kabul et, kötülerini bağışla" buyurdu. Gerçekten Hazret-i Osman zamanında Şam'da yirmi yıl vali oldu, daha sonra da halife oldu.
Bir defasında da "Muaviye hiçbir zaman yenilmez" buyurdu. Gerçekten hiçbir savaşta mağlup olmadı. Hatta Hazret-i Ali Sıffin muharebesinde, bu hadisi işitip: "Eğer daha önce duymuş olsaydım, onunla mücadele etmezdim" demiştir.
Ammar bin Yaser hazretlerine: "Seni bagiler öldürür" buyurdu. Gerçekten öyle oldu.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Resulullah efendimizin mucizelerinin bir çeşiti de hayırlı dualarıdır. Cenab-ı Hak'ın lütfuyle kabul edilmişlerdir. Bunlar da sayılamıyacak kadar çoktur. Uzun yazılsa ayrı bir kitab olacak kadar sürer. Birkaç tanesi şöyle:
Hazret-i Ali anlatır: Resulullah beni kadı yapıp Yemen'e gönderdiklerinde, "Ya Resulallah, benim kadılık [hakimlik] ilmim yok" dedim. Mübarek ellerine göğsüme koyup: "Ya Rabbi! Kalbine hidayet, diline sebat ver" diye dua buyurdu. Allah'a yemin ederim ki, bu dualarından sonra hüküm vermede asla şübhe etmez oldum.
Aşere-i mübeşşereden Hazret-i Sa'd bin ebi Vakkas'a Uhud gazasında: "Ya Rabbi, attığına isabet, duasına icabet ihsan eyle" diye hayırlı dua etti. Bundan sonra Hazret-i Sa'd müstecab-üd-da've (duası kabul edilen) olup, her ettiği dua makbul, bilhassa her attığı ok, düşmana isabet edip, hiç şaşmaz oldu.
Malik bin Rebi'a'ya evladında bereket olması için dua ettiklerinde, seksen erkek çocuğu oldu.
Nabiga adlı meşhur şair kendi şiirlerinin bazısını okudukta: "Allahü teâlâ dişlerini dökmesin!" diye arab adeti üzere hayır dua etmekle, adı geçen Nabiga yüz yaşına vardığı halde, dişleri kar gibi beyaz, inci gibi dizilmiş durdu. Biri düşse, yerine yenisi biterdi.
Bir kimseye: "Ya Rabbi, bunu güzel eyle!" dedikte, o kimsenin sakalı beyaz iken, siyah olmuştur.
Urve bin Ca'd der ki, Resulullah bana: "Ya Rabbi, onu satışında bereketli eyle!" diye dua edeliden beri, hiçbir şey satın alıp kar etmemek vakı' olmadı.
Hazret-i Fatıma bir gün yanlarına gelip, açlıktan benzinin sararmış olduğunu görmekle, ellerini onun göğsüne koyup: "Ya Rabbi, ey açları doyuran! Muhammed'in kızı Fatıma'ya açlık çektirme" diye dua etti. O anda Hazret-i Fatıma'nın benzi kızarıp, ondan sonra bir daha açlık görmedi.
Aşere-i mübeşşereden Abdürrahman bin Avf'a bereket ile dua etmekle, hesabsız zengin oldu.
Sahih-i Müslim'de, Resulullah: "Herbir peygamberin kabul edilen bir duası vardır. Her peygamber duasını dünyada yaptı. Ben ise duamı, kıyamet günü ümmetime şefaat için ayırdım. İnşallah, Allah'a şirk koşmadan ölen bu duama kavuşacaktır" buyurdu.
* * *
Bir gün Medine'de Resulullah Mescide çıkıp: "Kim elbisesini açar, konuşmam bitinceye kadar toplamaz ve sonra toplarsa, benim söylediklerimi toplamış olur" buyurduklarında, Hazret-i Ebu Hüreyre, hırkasını yaydı.
Resulullah söyleyecekleri sözü bitirdikte: "Hadi onu topla" buyurdu.
O da hırkasını topladı, göğsüne getirip sarıldı. Bundan sonra her duyduğu sözü, hiç unutmaz oldu.
Hatta ondan rivayet olunur ki, Resulullahdan beş kab dolusu ilim ezberledim. İkisini çıkardım. Eğer üçünü çıkarsaydım, yanlış anlayıp halk beni taşlardı dedi.
Bir rivayette, Resulullah'dan iki kab dolusu ilim ezberledim. Birini insanlara söyledim. Diğerini söylersem boynumu vururlar, boğazımı keserler dedi.
Hazret-i Ali anlatır: Resulullah beni kadı yapıp Yemen'e gönderdiklerinde, "Ya Resulallah, benim kadılık [hakimlik] ilmim yok" dedim. Mübarek ellerine göğsüme koyup: "Ya Rabbi! Kalbine hidayet, diline sebat ver" diye dua buyurdu. Allah'a yemin ederim ki, bu dualarından sonra hüküm vermede asla şübhe etmez oldum.
Aşere-i mübeşşereden Hazret-i Sa'd bin ebi Vakkas'a Uhud gazasında: "Ya Rabbi, attığına isabet, duasına icabet ihsan eyle" diye hayırlı dua etti. Bundan sonra Hazret-i Sa'd müstecab-üd-da've (duası kabul edilen) olup, her ettiği dua makbul, bilhassa her attığı ok, düşmana isabet edip, hiç şaşmaz oldu.
Malik bin Rebi'a'ya evladında bereket olması için dua ettiklerinde, seksen erkek çocuğu oldu.
Nabiga adlı meşhur şair kendi şiirlerinin bazısını okudukta: "Allahü teâlâ dişlerini dökmesin!" diye arab adeti üzere hayır dua etmekle, adı geçen Nabiga yüz yaşına vardığı halde, dişleri kar gibi beyaz, inci gibi dizilmiş durdu. Biri düşse, yerine yenisi biterdi.
Bir kimseye: "Ya Rabbi, bunu güzel eyle!" dedikte, o kimsenin sakalı beyaz iken, siyah olmuştur.
Urve bin Ca'd der ki, Resulullah bana: "Ya Rabbi, onu satışında bereketli eyle!" diye dua edeliden beri, hiçbir şey satın alıp kar etmemek vakı' olmadı.
Hazret-i Fatıma bir gün yanlarına gelip, açlıktan benzinin sararmış olduğunu görmekle, ellerini onun göğsüne koyup: "Ya Rabbi, ey açları doyuran! Muhammed'in kızı Fatıma'ya açlık çektirme" diye dua etti. O anda Hazret-i Fatıma'nın benzi kızarıp, ondan sonra bir daha açlık görmedi.
Aşere-i mübeşşereden Abdürrahman bin Avf'a bereket ile dua etmekle, hesabsız zengin oldu.
Sahih-i Müslim'de, Resulullah: "Herbir peygamberin kabul edilen bir duası vardır. Her peygamber duasını dünyada yaptı. Ben ise duamı, kıyamet günü ümmetime şefaat için ayırdım. İnşallah, Allah'a şirk koşmadan ölen bu duama kavuşacaktır" buyurdu.
* * *
Bir gün Medine'de Resulullah Mescide çıkıp: "Kim elbisesini açar, konuşmam bitinceye kadar toplamaz ve sonra toplarsa, benim söylediklerimi toplamış olur" buyurduklarında, Hazret-i Ebu Hüreyre, hırkasını yaydı.
Resulullah söyleyecekleri sözü bitirdikte: "Hadi onu topla" buyurdu.
O da hırkasını topladı, göğsüne getirip sarıldı. Bundan sonra her duyduğu sözü, hiç unutmaz oldu.
Hatta ondan rivayet olunur ki, Resulullahdan beş kab dolusu ilim ezberledim. İkisini çıkardım. Eğer üçünü çıkarsaydım, yanlış anlayıp halk beni taşlardı dedi.
Bir rivayette, Resulullah'dan iki kab dolusu ilim ezberledim. Birini insanlara söyledim. Diğerini söylersem boynumu vururlar, boğazımı keserler dedi.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Peygamber efendimizin mucizelerinin bir çeşiti de beddualarıdır. Hepsi kabul edilmiştir. Bu da müstahak olanlar hakkında beşeri zaruret sebebiyle pek çok olmuştur:
Hicretten önce Mekke'de Resulullah arab kabilelerini davet edip, imana gelmedikleri gibi, Müslümanlara da çok sıkıntı verdikleri için: "Ey Allah'ım, muzır olanlara yardımını kıs, onlara Yusuf kıtlığı ver" diye beddua ettikte, Mekke etrafında nice zaman Yusuf kıtlığı gibi büyük kıtlık olup, nice kimseler leş yedi. Çoklarının açlıktan gözlerinin feri gitti.
Uteybe bin Ebu Leheb, Resulullah'ın, önceden damadı idi. Peygamber olduğunda, Uteybe, babası gibi müşrik olup, Resulullah'ın kızını boşadı. Sıknıtı çektiğinden, Resulullah: "Ya Rabbi! Ona köpeklerinden bir köpeği musallat eyle!" diye beddua etti.
Uteybe, Şam yolunda bir gece bütün yolcular arasında, büyük bir korkuyla ve tedbirle yatarken, bir arslan gelip, insanları birer birer kokladı, bıraktı. Yükler arasında Uteybe'yi bulup, kapıp parçaladı.
Acem padişahı Hüsrev'i imana davet için mektub gönderdi. O alçak, mektubu yırttı. Resulullah işittikte: "Ya Rabbi! Mektubumu parçaladığı gibi, mülkünü parçala!" buyurdu. Gerçekten Hüsrev'i, oğlu Şirveyh, Resulullahın sağlığında hançerle parçalayıp, Hazret-i Ömer zamanında Acem ülkesini Müslümanlar feth ve zabt ettiler. Hüsrev'in nesli de yok oldu.
Hicretin dördüncü yılında, Beni Nadir Gazvesi'nde, Resulullah Yahudilerin kaleleri altına varıp, konuşurken, yukarıdan birisi öldürmek kasdiyle bir büyük değirmen taşı atacakken, Hakk'ın kudreti ile eli tutulup atamadı. Cebrail aleyhisselam, Resulullah'a haber verdi.
Hicretin dokuzuncu yılında imana gelip, elçiler gönderen arab kabilelerinden Amir ile Erbed adlı iki müşrik, Resulullaha zarar vermek üzere sözleşip geldiler. Amir karşıya geçip konuşurken, Ferbed arkalarına geçip, kılıcını kınından bir karış kadar çıkarınca, eli tutuldu kaldı.
Amir karşıdan, ne durursun diye işaret edince, Resulullah dönüp baktı ve: "Allah'ım, bu ikisini dilediğin şekilde öldür" buyurdu. İkisi gittiklerinde, Amir, Erbed'e niçin sözünde durmadın deyince, nasıl durabilirdim ki, Muhammed'e her kasd ettiğimde, seni onunla benim aramda gördüm dedi.
Sonra yaz günü olup, havada hiç bulut yokken, aniden Cenab-ı Hak'ın emriyle Erbed'in üstüne yıldırım indi. Bindiği deveyi ve kendini yakıp helak etti. Amir kaçtı.
Yolda giderken, ey ölüm meleği, gel seninle cenk edelim deyip, atını oynattıkta, bir melek kanadıyla vurup, yıkılıverdi, ertesi gün, daha at üzerinde iken helak oldu. "Allah yıldırımlar gönderip, onunla dilediğini çarpar. Böyle iken o kafirler, hadlerini bilmezler de, Allah hakkında mücadele ederler. Halbuki Allah'ın karşılık darbesi pek şiddetlidir" ayeti bu olaylara işarettir demişlerdir.
Hicretten önce Mekke'de Resulullah arab kabilelerini davet edip, imana gelmedikleri gibi, Müslümanlara da çok sıkıntı verdikleri için: "Ey Allah'ım, muzır olanlara yardımını kıs, onlara Yusuf kıtlığı ver" diye beddua ettikte, Mekke etrafında nice zaman Yusuf kıtlığı gibi büyük kıtlık olup, nice kimseler leş yedi. Çoklarının açlıktan gözlerinin feri gitti.
Uteybe bin Ebu Leheb, Resulullah'ın, önceden damadı idi. Peygamber olduğunda, Uteybe, babası gibi müşrik olup, Resulullah'ın kızını boşadı. Sıknıtı çektiğinden, Resulullah: "Ya Rabbi! Ona köpeklerinden bir köpeği musallat eyle!" diye beddua etti.
Uteybe, Şam yolunda bir gece bütün yolcular arasında, büyük bir korkuyla ve tedbirle yatarken, bir arslan gelip, insanları birer birer kokladı, bıraktı. Yükler arasında Uteybe'yi bulup, kapıp parçaladı.
Acem padişahı Hüsrev'i imana davet için mektub gönderdi. O alçak, mektubu yırttı. Resulullah işittikte: "Ya Rabbi! Mektubumu parçaladığı gibi, mülkünü parçala!" buyurdu. Gerçekten Hüsrev'i, oğlu Şirveyh, Resulullahın sağlığında hançerle parçalayıp, Hazret-i Ömer zamanında Acem ülkesini Müslümanlar feth ve zabt ettiler. Hüsrev'in nesli de yok oldu.
Hicretin dördüncü yılında, Beni Nadir Gazvesi'nde, Resulullah Yahudilerin kaleleri altına varıp, konuşurken, yukarıdan birisi öldürmek kasdiyle bir büyük değirmen taşı atacakken, Hakk'ın kudreti ile eli tutulup atamadı. Cebrail aleyhisselam, Resulullah'a haber verdi.
Hicretin dokuzuncu yılında imana gelip, elçiler gönderen arab kabilelerinden Amir ile Erbed adlı iki müşrik, Resulullaha zarar vermek üzere sözleşip geldiler. Amir karşıya geçip konuşurken, Ferbed arkalarına geçip, kılıcını kınından bir karış kadar çıkarınca, eli tutuldu kaldı.
Amir karşıdan, ne durursun diye işaret edince, Resulullah dönüp baktı ve: "Allah'ım, bu ikisini dilediğin şekilde öldür" buyurdu. İkisi gittiklerinde, Amir, Erbed'e niçin sözünde durmadın deyince, nasıl durabilirdim ki, Muhammed'e her kasd ettiğimde, seni onunla benim aramda gördüm dedi.
Sonra yaz günü olup, havada hiç bulut yokken, aniden Cenab-ı Hak'ın emriyle Erbed'in üstüne yıldırım indi. Bindiği deveyi ve kendini yakıp helak etti. Amir kaçtı.
Yolda giderken, ey ölüm meleği, gel seninle cenk edelim deyip, atını oynattıkta, bir melek kanadıyla vurup, yıkılıverdi, ertesi gün, daha at üzerinde iken helak oldu. "Allah yıldırımlar gönderip, onunla dilediğini çarpar. Böyle iken o kafirler, hadlerini bilmezler de, Allah hakkında mücadele ederler. Halbuki Allah'ın karşılık darbesi pek şiddetlidir" ayeti bu olaylara işarettir demişlerdir.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Resulullah efendimizin en büyük mucizesi Kur'an-ı kerimdir. Kıyamete kadar baki kalacaktır. İnsanların dilinde okunacak ve sahifelerde yazılı duracaktır. Hatta Kur'an-ı kerim bir değil binlerce mu'cizedir. Onun en kısa bir suresinde, mesela Kevser suresinde sayısız mu'cizeler vardır.
Bütün insanlar birleşseler, edebiyatçılar bir araya gelip yardımlaşsalar, bir ayet-i kerimesini söylemekten acizdirler. Kur'an-ı kerim, fesahat ve belagatta o kadar yüksektir ki, arab kabilelerinin bütün fasihleri ve beligleri onun benzerini söylemeğe güç yetiremediler. Kur'an-ı kerimin şaşırtıcı nazmı ve hayrete düşürücü üslubu arabların bütün üslub ve terkiblerinden mümtazdır.
Hiç biri ona benzemez. Arabların sözleri arasında ona benzer bir söz ne nazil olmadan önce, ne de nazil oldukdan sonra asla vaki' olmamıştır.
Resulullah bir gün Kur'an-ı kerim okuyordu. Arabların fasihlerinden olan Velid bin Mugire işitti ve rikkate geldi. Ebu Cehl onun bu halini görünce sitem etti.
Bunun üzerine Velid bin Mugire şöyle dedi: Vallahi sizden hiçbiriniz arabların sözlerini ve şiirlerini benden iyi bilmezsiniz. Muhammedin okuduğu hiç birine benzemez!
Arabların merasimlerinden birinde, arab kabileleri toplanmışlardı. Velid bin Mugire onlara Muhammed hakkında söyliyeceğiniz bir söz üzerinde birleşin. Söyledikleriniz birbirinizi yalanlamasın. Böylece arab kabilelerini Ondan soğutalım ve sakındıralım, dedi.
Bir kısmı Ona kahin diyelim dediler. Velid bin Mugire, yok vallahi o kahin değildir. Çünki, Onun sözlerinde kahinlerin sözlerindeki secie benzer bir söz yokdur, dedi. Mecnundur diyelim diye teklif ettiler.
Velid bin Mugire, o da olmaz, zira Onda hiç cünun ve vesvese yoktur. Şairdir diyelim, dediklerinde ise, ben şiirin her çeşidini gayet iyi bilirim. Onun sözleri şiire hiç benzemiyor, dedi
Sihirbaz diyelim, dediler. Velid bin Mugire, hayır sihirbaz da değildir. Çünkü onda sihirbazlar gibi üfürmek ve düğüm yapmak yoktur.
Bunun üzerine Kureyş müşrikleri bunların hiçbiri olmaz diyorsun, o halde ne diyelim, dediler. Velid bin Mugire, Muhammed karı ile koca arasını, kardeşlerin ve akrabaların arasını açan bir sihirbazdır diyelim, dedi.
Dorğluğuna kendileri bile inanmadıkları bu söz üzerinde anlaşdılar. Yol başlarına oturup, halkı bu sözle Resulullahdan soğutmağa çalışdılar. Ama nafile; güneş balçıkla sıvanamaz!
Kur'an-ı kerimin icazından biri de nazmının şamil olduğu haberlerdir. Geçmiş asırlarda ve beldelerde, geçmiş ümmetlerin vakalarını ve dinlerini bildirmesidir. Ehl-i kitabın alimleri, ömürlerini bunları araştırmak ve öğrenmek için harcamışlar ve tam olarak öğrenmemişlerdir.
Ehl-i kitab alimlerinin Resulullaha gelerek görüşüp, konuştukları ma'lumdur. Çokkere ehl-i kitab alimleri, Resulullaha süal sorarlardı ve süallerini cevablandıran ayet-i kerimeler nazil olurdu. Hepsi tasdik ederler, inkar etmeğe mecalleri kalmazdı.
Bütün insanlar birleşseler, edebiyatçılar bir araya gelip yardımlaşsalar, bir ayet-i kerimesini söylemekten acizdirler. Kur'an-ı kerim, fesahat ve belagatta o kadar yüksektir ki, arab kabilelerinin bütün fasihleri ve beligleri onun benzerini söylemeğe güç yetiremediler. Kur'an-ı kerimin şaşırtıcı nazmı ve hayrete düşürücü üslubu arabların bütün üslub ve terkiblerinden mümtazdır.
Hiç biri ona benzemez. Arabların sözleri arasında ona benzer bir söz ne nazil olmadan önce, ne de nazil oldukdan sonra asla vaki' olmamıştır.
Resulullah bir gün Kur'an-ı kerim okuyordu. Arabların fasihlerinden olan Velid bin Mugire işitti ve rikkate geldi. Ebu Cehl onun bu halini görünce sitem etti.
Bunun üzerine Velid bin Mugire şöyle dedi: Vallahi sizden hiçbiriniz arabların sözlerini ve şiirlerini benden iyi bilmezsiniz. Muhammedin okuduğu hiç birine benzemez!
Arabların merasimlerinden birinde, arab kabileleri toplanmışlardı. Velid bin Mugire onlara Muhammed hakkında söyliyeceğiniz bir söz üzerinde birleşin. Söyledikleriniz birbirinizi yalanlamasın. Böylece arab kabilelerini Ondan soğutalım ve sakındıralım, dedi.
Bir kısmı Ona kahin diyelim dediler. Velid bin Mugire, yok vallahi o kahin değildir. Çünki, Onun sözlerinde kahinlerin sözlerindeki secie benzer bir söz yokdur, dedi. Mecnundur diyelim diye teklif ettiler.
Velid bin Mugire, o da olmaz, zira Onda hiç cünun ve vesvese yoktur. Şairdir diyelim, dediklerinde ise, ben şiirin her çeşidini gayet iyi bilirim. Onun sözleri şiire hiç benzemiyor, dedi
Sihirbaz diyelim, dediler. Velid bin Mugire, hayır sihirbaz da değildir. Çünkü onda sihirbazlar gibi üfürmek ve düğüm yapmak yoktur.
Bunun üzerine Kureyş müşrikleri bunların hiçbiri olmaz diyorsun, o halde ne diyelim, dediler. Velid bin Mugire, Muhammed karı ile koca arasını, kardeşlerin ve akrabaların arasını açan bir sihirbazdır diyelim, dedi.
Dorğluğuna kendileri bile inanmadıkları bu söz üzerinde anlaşdılar. Yol başlarına oturup, halkı bu sözle Resulullahdan soğutmağa çalışdılar. Ama nafile; güneş balçıkla sıvanamaz!
Kur'an-ı kerimin icazından biri de nazmının şamil olduğu haberlerdir. Geçmiş asırlarda ve beldelerde, geçmiş ümmetlerin vakalarını ve dinlerini bildirmesidir. Ehl-i kitabın alimleri, ömürlerini bunları araştırmak ve öğrenmek için harcamışlar ve tam olarak öğrenmemişlerdir.
Ehl-i kitab alimlerinin Resulullaha gelerek görüşüp, konuştukları ma'lumdur. Çokkere ehl-i kitab alimleri, Resulullaha süal sorarlardı ve süallerini cevablandıran ayet-i kerimeler nazil olurdu. Hepsi tasdik ederler, inkar etmeğe mecalleri kalmazdı.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Kimler çevrimiçi
Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 22 misafir