1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Kemalizm, Sosyalizm ve Dünya Gerçekleri Üzerine

Gönderilme zamanı: 19 Kas 2008, 19:27
gönderen moments
Resim
SOSYALİZM VE DÜNYADAKİ YENİ GELİŞMELERİN TAHLİLİ

Kapitalizmin ve kapitalizmi savunan sermaye çevrelerinin sıklıkla dile getirdiği ve sağlam ideolojik birikimli sosyalistler dışında kalan her çevrenin dile getirdiği bir yanlışı dile getirerek yazımıza başlayalım. Bu yanlış değerlendirme “sosyalizm çökmüştür” anlayışıdır.

İlk önce dünyada sosyalizmin geçerliliğini anlatarak şu anda yaşanan ekonomik gelişmeleri yorumlamak gerektiği kanaatindeyiz. Bilindiği üzere, Sovyetlerin çöküşü ile beraber yeni dünya düzeninin kurulmaya başlanması hızlanmıştır. Bu kuruluşun temel ideolojisi ise liberalizmdir. Neo-liberal anlayış, geçmişten gelen demokrasi çığırtkanlığını sermaye piyasaları etrafında güçlendirmiş ve gücünü tüm dünyada ezilen sınıflardan alan sosyalizmin çöktüğü hikayesini yığınlara aktarmaya başlamıştır. Bu durumu sınıfsal bakış altında incelersek, bunun liberal ideolojinin bir saldırısı olduğunu kavrayabiliriz ki, bu dönemde liberalizmin işbirlikçiliğini yürüten gerici çevrelerin desteklediği “ideolojiler ölmüştür” papağanlığı birbirini tamamlayan iki anlayıştır.

Oysa ki ne sosyalizm çökmüştür ne de ideolojiler ölmüştür. İnsanlık için mücadeleyi öngören sosyalizm ve bunu destekleyen ideolojiler(Üçüncü dünyada Kemalizm) ölmemiştir.

Ölen bilimsel sosyalist anlayıştan yan çizen anlayışlardır ki, reel sosyalizmin eleştirisini de sadece bu tespiti doğru yaparak verebiliriz. Ağızlara dolanır, “Sovyetler çöktü, sosyalist rejimlerin sonu geldi” yaygarası. Oysa ki, Sovyet deneyimi göz önüne getirilirse, çökenin sosyalizm değil, kapitalizme kayan anlayış olduğu görülür. Krusçev ile başlayan sürecin eninde sonunda burjuvazinin ekmeğine yağ süreceği görülmekteydi. İlk başta, Stalin'in lanetlenmesi, bu gerçeği bize gösteriyordu. Oysa ki, Avrupalı sosyal demokratlar şu anda Stalin'in lanetlenmesini yeterli görmemekte, Lenin de Stalin kadar suçludur, Bolşevizmin tamamıyla dışlanması sorunu tamamen çözer tespitini yapmaktadırlar.

Kendi açılarından değerlendirirsek, haklı olduğunu düşündüğümüz bu yargının acaba gerçeklikle bir ilgisi var mıdır? Yani bolşevizm veya Leninizm, insanlığa düşman ideolojiler mi ki ölmeleri gerekmektedir ve gerçekten yığınlara pompoladıkları “sosyalizm ölmüştür” anlayışı doğru mudur?

Bu durumun dahi kendi içinde çelişkisini değerlendirirsek, yapmaya çalıştıklarını yapamadıklarını kavrayabiliriz. Her şeyden önce emperyalizm ölüyle savaşmaz, canlanmaya çalışan bir şeyi ise ezip geçmek için her şeyi yapar. Yani sosyalizm ölmemiştir ve canlanma tehlikesi vardır. Bunun örneklerini ezilen dünyada ise canlı olarak yaşamaktayız.

İlk başta Kuzey Kore'yi kısaca ele alalım. Troçkistlerin bombardımana tuttukları ve bürokratik diktatörlükle suçlanan bu ülke, yıllardır Amerikan emperyalizmine karşı direnmekte ve eşitliği her alanda sağlamak için mücadele etmektedir. Bunun adı sosyalizmdir ki Batılılar sosyalizm bile dememekte ve direk Kuzey Kore'yi komünistlikle itham etmektedirler. Bu da soğuk savaştan kalan bir alışkanlıktır, kitlelere “komünistlik” küfür gibi hissedirilmekte ve özünde “sosyalist” olan ülkeler “komünizm” ile damgalandırılmaktadır. Böylelikle, dünya üzerinde kitlelerin desteği azaltılmak istenmektedir. Kuzey Kore örneği sosyalizmin çöktüğünü veya çökmeye yakın durduğunun değil, sosyalizm mücadelesinin göstergesidir.

Çin'e gelelim. Kızıl Komünist Çin, yıllar yılı dünyada diktatörlükle suçlanmıştır. Büyük devrimci önder Mao Zedung'un emperyalizme ve Çin içindeki sömürücü-gerici sınıflara karşı verdiği mücadele, bir çok noktada üçüncü dünya ülkelerinde de geçerliliğini korumaktadır. Ama sosyalizmin çöktüğü iddiasını taşıyanların devamlı Çin'i öne sürmesinin gerekçelerini de açıklamak gerekir.

Bilindiği gibi Çin Devrimi'nin öncü sınıfı köylüdür. Mao Zedung'un Çin'de Sınıfların Tahlili eserinde, proleterya ve yarı proleterya olarak değerlendirdiği Çin Köylü sınıfının kır gerillalığı ile devrim gerçekleştirilmiş, köyler Çin Komünist Partisi'nin merkez haline gelmiş ve şehir kırlar tarafından kuşatılmıştır. Mao Zedung zamanından bu yana Çin'de olan değişikliklerin farkındayız ama temel eleştiri mülkiyet ilişkilerinden geliyorsa ve sağa sapma var deniliyorsa; bunun net olarak doğru olmadığını söylemek zorundayız.

Çünkü, arkadaşlar Çin'de zaten hiçbir zaman küçük toprak mülkiyeti yok edilememiştir. Orta burjuvazinin mülkiyetine el konmamıştır. Büyük toprak ağaları ve sermaye çevreleri hariç, özel mülkiyet zaten vardır. Yani, Çin sosyalizme açıldığından bu yana zaten kamucu bir anlayışa sahiptir. Bu yeni olan bir şey değildir.

Günümüz koşullarında da kamucu anşayışlarını korumaktadırlar. Mao Zedung da zaten Milli Demokratik Devrim sürecine göre işler yapmıştır.

Kısacası, Çin'de de yaşananlar sosyalizmin çöktüğünü göstermez, göstermemektedir. Büyük bir nüfusa rağmen, kamucu bir şekilde, kurulduğundan bu yana ilerlemesini sağlamaktadır. Ve Çin'in bayrağındaki yıldızlar(sınıfları temsil eden yıldızlar) hala Çin Devrimi'ndeki işlevlerini korumaktadırlar.

Gelelim Küba örneğine. Yine Troçkistler tarafından saldırıya uğrayan küçük burjuva bürokratik diktatörlüğüyle suçlanan Küba'da yüzde 80 üzerinde mülkiyet kamuya aittir. Geriye kalan mülkiyet ise fakir halkındır ki, bunun da şu an için sosyalizme karşıt bir tarafı yoktur. Küba örneği de, sosyalizmin ölmediğini göstermektedir bizlere.

Bolivya ve Venezüella etrafında kümelenen Latin Amerika ülkelerine de değinmek gerekir. Yıllar yılı Amerikan emperyalizmine karşı direnen bu ülkeler Jose Marti, Bolivar, Castro, Che ve Allende'nin açtığı yolda ilerlemektedirler ve sosyalizmi anayasaya koymak için mücadele vermektedirler. Toprak reformu yapılmakta ve büyük sanayi çevreleri kamulaştırılmaktadır( Bu kamulaştırma- devletleştirme, Amerika'da ve diğer Batı ülkelerinkinden farklıdır, sermayeyi kurtarmak için değil, bitirmek için bir girişim söz konusudur. Zaten devlet sosyalizmi ve devlet kapitalizmi arasındaki fark da buradadır) Bu coğrafyada sosyalizme bir yöneliş vardır ve belki de Che'nin de devamlı istediği Latin Amerika Sosyalist Birliği yakın bir gelecekte hayata geçirilecek ve eski Sovyet sisteminin bir benzerini burada görebileceğiz. Bu ülkeler için de sosyalizm öldü denilemez, sosyalizmin yeniden yeşerdiğini söyleyebiliriz.

Tüm bunlar esasında tali durumlardır. Sosyalizm öldü ve sosyalizm ütopya gibi bir anlayışın yayılmasının temel mantığı Sovyetlerin dağılmasıyla beraber güçlenmiştir ve yığınlara pompalanmıştır. Bu yüzden, Sovyet Devrimi'ni ve Sovyetlerin neden yıkıldığını görmemiz gerekecektir.

Büyük 1917 Ekim Devrimi'nden önce gerçekleştirilen Şubat Devrimi'ne ve Ekim Devrimi'nden önce gerek Bolşevikler arasında yaşanan gerekse Narodnik ve Menşevik hareketlerle yaşanan fikirsel tartışmalara girme niyetlisi değiliz. Çünkü, Sovyetler için en doğru ve en güçlü ideolojik akım olan Bolşevizm devrimi gerçekleştirmiş ve kendinin gerçek anlamını da bu devrimde bulmuştur.

Devrimden sonraki ekonomik politikayı incelersek, karma ekonomi uygulandığını rahatlıkla görebiliriz. Küçük burjuva üretim ilişkilerinde karma ekonomiyi Lenin ilerici görmüştür ve NEP dönemi başlatılmıştır. Kapitalizmi tam yaşamamış Rus toplumunun demokratik devrim ihtiyaçlarını da bu devrim gerçekleştirme yolunda adımlar atmıştır. Köylülere olan yakınlaşma ve köylüyü de devrimde aktif olarak görme, büyük toprak sahiplerine karşı savaş bu dönemin ürünleridir. Stalin zamanında 1929'da küçük toprak mülkiyetini dahi sonlandırmak yolunda büyük bir kamulaştırma işine girişilmiştir. Köylülerin elinden toprakları alınmış, büyük çiftlik sahipleri cezalandırılmış ve bil fiil sosyalizm inşa edilmiştir. Üretim-tüketim ilişkileri açısından, bu şu ana kadar tarihin görmüş olduğu en ilerici sistemdir, çünkü mülkiyet kaldırılmıştır. Bu durum, Sovyetleri geriletmeyi veya zayıflatmayı geçelim, büyük oranda ilerletmeyi de başarmıştır.

Bu dönemle beraber Sovyetlerde planlı ekonomi ile büyük bir sanayileşme hamlesi başlatılmıştır ve dünya üzerinde görülebilecek en kısa ve en başarılı sanayi hamlesini Sovyetler başarmıştır. Serbest piyasa ekonomisi sebebi görünmek istenmeyen krizin(oysa ki 1929 ekonomik krizinin sebebi bizzat Mustafa Kemal'in başlattığı ulusal kurtuluş savaşları ve Sovyetlerin kurulmasıdır) altında inim inim inlerken, Sovyetler dünyanın karşısına bir süper güç olarak çıkmıştır. Ve bu süper güç kendini 2.Dünya Savaşı'nda göstermiştir.

Stalin'in ölümüyle bu mirasın reddi ile burjuvazinin dümen suyuna giren Sovyetlerin geriye dönüş sinyalleri de başlamıştır. Büyük devrimci önder Mao Zedung'un Sovyetlerin kapitalizme yönelmesi tezi günümüzde gerçekliğini ispat etmiştir.

Kısacası, Sovyetlerin dağılması; sosyalizmin öldüğünü değil, aksine kapitalizmin öldürülebileceğini göstermektedir. Ve gösterdiği önemli bir olgu da ezilen sınıflara dayanarak gelişebilmek ve büyüyebilmektir.

Özetlememiz gerekirse, sosyalizm dünyada geçerliliğini yitirmemiştir. Sovyetlerin yıkılışı, Çin'in şu anda uyguladığı politikalar sosyalizmin geçerliliğini yitirdiğini veya ütopya olduğunu göstermez. Kesintisiz devrim veya sürekli devrim, bir sosyalistin savunduğu devrim anlayışıdır. Ve bu anlayışa göre, adım adım sosyalizme yönelmek gerekecektir ve sosyalizme gidiş örneklerinden görüldüğü üzere çok büyük bir zaman almayacaktır.

Bu noktada sosyalizmden ne anladığımızı de irdelememiz gerekir. Sosyalizm her şeyden önce işçi ve köylünün ve günümüzde tüm emekçi kesimlerin iktidarıdır. Sınıfsal çelişkilerin minimuma indirildiği bir sistemdir. Stalin, komünizme kadar sınıfsal çelişkilerin asla sonlandırılamayacağını ifade ederken, anlatmaya çalıştığı gerçek de bu idi galiba. Bunun ötesinde, komünizm bizler için de bir hayaldir. Çünkü, sosyalizmin sınıfsal çelişkilerinden bahsediyorsak, aynı tehlikenin komünist dünyada nasıl giderilebileceğini de konuşmamız gerekir. Bürokrasiyi ortadan kaldıran ve tamamen tüm insanlığın eşit bir şekilde yaşayabildiği bir dünya. Şu an için tarihin çok ilerisinde duruyor ve şu anda tüm devrimcilerin komünizm gibi bir iddiayla işe kalkışması bu açıdan mantıksızdır.

Fakat, devrimcilerin ve sosyalistlerin bu konudaki alacakları tavrın kesinlikle revizyonizme kaymaması da son derece önemlidir. Devrimi ıskalamak sadece aşırı uçta duranlardan kaynaklanmıyor. Bu ıskalamak örneğini biraz genişletmek gerekir. Kurtuluş Savaşımız bu açıdan bizlere çok şey gösterir, işçi sınıfıyla devrim yapmaya kalkışan sosyalistler mi daha devrimcidir yoksa İstiklal Harbi'ni veren Kuvay-i Milliyeciler mi? Mao Zedung öncesinde Çin Komünist partisini yöneten ve partiyi köylerde bitiren, işçi sınıfından başka kimse devrimi yapamaz diyen komünistler mi daha komünisttir yoksa Mao Zedung mu daha komünisttir? Evet aşırı gözüken bir hareketin oportunizme ve oradan da başarısızlığa uğradığını tarihte bir çok kez gördük ama hiçbir şekilde devrimi kavrayamamışların ihaneti de hep beraber gördük. Bu açıdan, her iki tehlikeyi de göz ardı etmemek gerekir ki, kemalistlerin tarihsel haklılığı burada çıkmıştır.

Mazlum-Zalim uluslar diyerek ortaya çıkan Mustafa Kemal'in sosyalistlerce benimsenmesinin sebebi de budur. Çünkü, kemalizm devrimcidir ama piyasacı değildir, durağan bir sistemi ise asla savunmaz. 6 ok etrafında bütünleşen hedefe ulaşmak için yeniliğe kesinlikle açıktır.

Bu açıdan üçüncü dünyada yeşeren halkçı hareketleri bizler sosyalizm olarak değerlendiririz ve onların sosyalizm deneyimlerine sahip çıkarız; ama Troçkistler ve doğmatik marksistler bu noktada yan çizerler. Bunun sebebi de yukarıda açıkladığımız sebepler yüzündendir.

İşin en acıklı tarafı ise bunların hiç birisi değildir. Liberallerin bu noktada sosyalizme bakış açılarıdır. Hem Chavez'in sosyalistliğini, Venezüella'nın sosyalizme yönelmesini kabul ederler, bu duruma engel çıkarmak için elinden geleni yaparlar; ama hem de esasında Chavez'in sosyalist olmadığını dile getirmekten çekinmezler. Hadi Uluengin'in Chavez zamanında burjuvazinin güçlendiğini öne sürmesi ama her nedense kendinin savunduğu bir sistemi kurmaya çalıştığını söylemesine rağmen Chavez karşıtlığı yapması.

Tabiki mesele bununla kısıtlı değildir. Eski tüfeklerin dile getirdiklerine de değinmek gerekir. Sosyalizm güzel bir sistem ama kurulamaz, imkansızdır, bu yüzden kapitalist olmalıyız ve yahut da sosyalistler liberalizmi savunmalılar, devletçiliğin karşısında durulmalıdır anlayışının gerçekte ne ifade ettiğini görmemiz gerekecektir. Sosyalizme güzel demeyi insanlıklarına yakıştıramayan veya geçmişin izlerini tam manasıyla silememiş gözükenlerin bu anlayışlarının bilimselliğini de değerlendirmek gerekir.

Hemen belirtelim, toplumsal meselelerde sosyal darwinist bir tutum göstermek ve hayatı oluruna bırakmak, “bilimsel sosyalistlerin” işi değildir, ütopik sosyalistlerin deneyimlerini de hep beraber inceliyoruz. Eğer sosyalizme ütopik bakarsak, sosyalizmin ütopik olduğunu savunabiliriz; ama bilimsel bakarsak bunun bir ütopya olmadığı çok net anlaşılır. Bilimsel bakış ise dialektik materyalizmdir ve olayları tarihsel nedensellik ışığında incelemektir. “İnsanı bencil bir hayvana” indirgeyen sosyal darwinist yaklaşım, bilimi ıskalamıştır. Evet, günümüzde insanlık henüz sosyalizme hazır olmayabilir ama olmayacağı anlamına gelmez ve insanların sosyalizmi benimsemesi için gerekli olan her şey kendiliğinden doğmayacaktır.

Bu yüzden, sosyalizmin daha 300 yılı var, insanları tanımıyorsunuz gibi anlayışlar tarihsel maddeciliğin inkarıdır ve doğal olarak bilimin de inkarıdır. Sosyalizm bilimin doruğudur ve sosyalizmin bilimin doruğunda olmasını sağlayan yegane sebep, hayata devingen bakmasıdır ve kapitalizmin eskidiğini gösterebilmesidir. Hayatın her anına devingen bakan bir sosyalist için kesintisiz devrim sosyalizmi getirecektir.

Bunun olabilirliğinin yanında tüm bunlar olurken geriye gitme tehlikesi de vardır. Bu durumda elbette ki, emperyalizmin baskısı sosyalizmi inşa etmeye girişen ülkeye ve halkına hissettirilecektir. Fakat, Sovyet tecrübesi göstermiştir ki, sosyalizmi işçi sınıfına mal eden sosyalizmin de geriye dönüş tehlikesi vardır. Bu durumda bize göre en mantıklı anlayış, Mustafa Kemal'in dediği gibi adım adım sürekli devrimlerle sosyalizm mücadelesi vermek olacaktır.

Sosyalizmin kendi içerisinde de aşamalar olduğunu tartışma niyetlisi değiliz, fakat şu anda dünyada yaşanan ekonomik gelişmeleri buna yorulmasına kesinlikle karşıyız. Kapitalizmden devlet kapitalizmine geçiş, sosyalizme geçişi ifade etmez. Bu konuyu dikkatli irdelemek gerekir.

Yaşanan sosyalizm deneyimleri bizlere göstermiştir ki, sosyalizm kapitalist memleketlerde değil, ezilen dünyada vatan savunması yapan memleketlerde ortaya çıkmıştır. Zamanında, Lenin de Sovyetler de demokratik devrimi program olarak benimsemişti ve sosyalist devrimlerin Batı'dan geleceğini düşünüyordu, ama bu fikrinden vazgeçti. Sovyet tecrübesi dışında yaşanan tüm devrimler de Lenin'in dediklerine uyuyordu. Mao'nun ve Ho Chi Minh'in ortaya çıkması, Latin Amerika'da Fidel'in, Che'nin, Allende'nin sosyalizm mücadelesi ve günümüz devrimcilerinin sosyalizm mücadelesi, hepsi bu gerçeği güçlendirmektedir.

Peki ya Amerika'da olanlar nelerdir? Amerika'da olanlar, kapitalizmin devlet kapitalizmi haline almasıdır. Daha az sömürü gibi bir şey söz konusu ise asla değildir. Devletin sermaye şirketlerini koruma altına alması veya devletin ekonomide bazı durumlarda etkin olabilmesi, bunlar zaten liberalizmin doğasında vardı. Friderich List'in fikirleri doğrultusunda bağımsız bir şekilde kapitalistleşen Almanya'nın tecrübesini de bu noktada dikkate almak gerekir. Liberal ekonomiyi uygulamak için ilk önce Fransızlarla, İngilizlerle eşit seviyeye gelmeliyiz, bu yüzden ülkemize yüksek gümrük duvarları çekmeliyiz, devlet ekonomide söz sahibi olmalı ve sermayenin girişleri kısılmalıdır gibi bir anlayışla kapitalizmi kendi ülkesine kuran Almanya'nın içinde bulunduğu mevcut dünya ile günümüzde içinde bulunduğumuz dünya arasında dünya kadar fark vardır.

Herhangi bir üçüncü dünya ülkesi bırakın kapitalizmi, devlet kapitalizmi bile uygulayamaz. Zaten, üçüncü dünyada bunun ilk ve tek örneği, Japonya'dır ve Japonya'nın kapitalistleşme çabaları Osmanlı'nın kapitalistleşme çabasından sonraya dayanır. Yani, dünyada emperyalizm gibi bir olgu henüz yoktur.

Tüm bu sebepleri de dikkate alarak incelendiğinde, kriz sonrasında Batı'lı ülkelerin devletleştirme hamlelerini de ilerici kabul edemeyiz, eğer List zamanında bunlar yapılsaydı ve kendi zamanı çerçevesinde evet ilerici olunabilirdi, ama şu anda dünyada emperyalizm diye bir olgu var ve devlet kapitalizmi asla emperyalizme karşı bir tavır göstermez. Vahşiliğin en acımasız yüzlerinden bir tanesi devlet kapitalizmidir, içeride devlet yönlendiricilik yapacak, sermayenin ensesini okşayacak ama üçüncü dünyada acımasızlığına devam edecek? Zaten devlet kapitalizmi bundan başka nedir ki? Samir Amin'in ifadesiyle içeride sosyalizmi dışarıda emperyalizmi barındıran bir sistem. Bu Amerika'nın sosyalizm yolunda çözümler getirmez, çözümler getirmediği gibi çözümsüzlük karmaşıklığı artar.

Çünkü devrim Batı'dan değil, Doğu'dan gelecektir. Doğu gerçeklerine dayanmayan hiçbir hareketin dünyada sosyalizm veya ilericilik gibi bir iddiası olamaz. Hiç kimse buna bu hakkı vermemelidir.

Bunları neden anlattığımızı düşünüyor olabilirsiniz, ama dünyada yaşanan bu gelişmeleri kemalizme yıkmak ve sosyalizmi 300 sene öteye koymak gibi bir anlayışın kendi içindeki çelişkilerini göstermesi açısından bütün bunlara değindik.

Tüm bunlardan önce, şu çelişkiyi ortaya koymak gerekirdi. Kemalizmi ve sosyalizmi birbiriyle çatışan veya birbirleriyle karşılaştıran iki sistem olarak görmek büyük bir hatadır. Sosyalizm bir sistemdir, kemalizm bir ideolojidir. Tıpkı marksizm gibi bir ideoloji olan kemalizm, sosyalist bir sistemin kurulmasını amaç edinir, yani sosyalizm bir ideoloji değildir, bu yüzden kemalizmle herhangi bir karşılaştırma söz konusu değildir.

Bu açıdan özel kapitalizm-devlet kapitalizmi-sosyal devlet-kemalizm-21.yüzyıl sosyalizmi-sosyalizm gibi bir tarihsel süreç baştan çökmüştür.

Çöktüğü yer sadece burası da değildir, özel kapitalizmden devlet kapitalizmine geçmiş Amerika'nın kemalizme yakınlaşmasını söylemek de çok ciddi bir hatadır. Devlet kapitalizmi ile devlet sosyalizmini bir çok marksist aynı değerlendirmiştir yıllarca. Bunun sebebi ise, marksizmin doğmalarına saplanıp kalmalarından ileri geliyor.

Özel kapitalizmden-devlet kapitalizmine geçen Batı'lı ülkeler kapitalizmi yaşayan sosyal hukuk devletleridir. AB ülkelerinin bir çoğu şu anda devlet kapitalistidir ve onların kemalizmle bir alakaları olmadıkları gibi kemalizmi bitirmek için büyük bir çabaları söz konusudur.

Özel kapitalizmden-devlet sosyalizmine geçiş sağlayan ülkeler ise, Doğu'nun kemalist ülkeleridir. Bu açıdan, Amerika'nın kemalizmle yaklaşması söz konusu olamaz. Kemalizmin patenti, ezilen uluslara aittir, zalim devletlere değil.

Kemalizm özünde emperyalizm olan her türlü anlayışa karşı çıkar ve ezilen ulus devrimciliği yapar. Devlet kapitlizmi, bu açıdan kemalizme yakınlaşmak şöyle dursun, tam karşıt iki kutuptur.

Bu durumun gelip dayandığı nokta, sömürge-metropol çelişkisidir. Kemalizm, sömürgelerin ideolojisidir, liberalizm(kapitalizm ve devlet kapitalizmi) metropollerin ideolojisi. Kemalizm, bir milli kurtuluş hareketidir, özel kapitalizm veya devlet kapitalizmi emperyalist hareketlerdir.

Yıllar yılı bu ülkede Mustafa Kemal burjuva sınıfların bize anlattığı gibi kabul edildi. Özel mülkiyeti savunan, demokrasiye sahip çıkan bir BATI'cı. Anti- sosyalist olduğu hepimizin beynine şırıngalandı. Ama biz gerçeği görenler olarak, içimize akıtılan bu zehre panzehir bulmaya hazırız ve gerçekleri herkesle paylaşma amacındayız.


Bu sitede kemalizmin devletçilik anlayışını anlatan bir çok makale yayınladık, her şeyi belgeleriyle ortaya koyduk. Tüm bunları yaparken, temel çelişkiyi göz önünde bulundurarak bunları yaptık. Ve tespitimiz şu idi: “Mustafa Kemal zamanında devrimcinin görevi aynı zaman demokratik devrimin eksikliğini de gidermekti” Bu aynı zamanda sosyalistlerin savunduğu da bir programdır.

En ufak bir örnek, toprak reformu batıda burjuva demokratik devrimlerin bir parçasıdır, Doğu'da ise sosyalist devrimlerin. Bu açıdan, kemalizmin sosyalizme karşıt bir önü yoktur, aksine bilimsel sosyalizmin üçüncü dünyadaki adı KEMALİZM'dir.

Ve kemalizm bayrağına sarılan herkes, sosyalizm bayrağına da sarılmak zorundadır. Yağma yok, hem sosyalizm ideal düzen diyecekler hem de sosyalizmin olabilirliğini bilimsel olmayan sosyal darwinist bakışla 300 sene sonraya atacaklar? İyi de biz sosyalizmi konuşuyoruz, komünizmi değil. Komünizm için 300 sene zaman verseler, bunu da kabul etmek mümkün değil ya,bu konuya girmenin gereksiz olduğunu düşünüyorum. Tarihin zamanla ne derece uyuştuğunun cevabı, komünizmin geçerli olup olmadığını tüm dünyaya eninde sonunda gösterecektir.

Bu yüzden diyoruz ki, komünizm ütopyadır, ama yağma yok SOSYALİZM var. Ve sosyalizm, bu ülkede en önce KEMALİSTLERİN bayraktarlığına muhtaçtır.