Taha Akyol haddini bil! Atatürk dersi vermek senin neyine!
Gönderilme zamanı: 19 Kas 2008, 21:19

Taha Akyol haddini bil! Atatürk dersi vermek senin neyine!
Taha Akyol: "Ama Hangi Atatürk"“Ama Hangi Atatürk”: Niteliksiz bir kolaj
Taha Akyol’un Doğan Kitap’tan çıkan “Ama Hangi Atatürk” kitabı Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı sağcılığın tipik propagandasını gösteren bir çalışma olarak basındaki büyük tanıtım kampanyalarıyla karşımızda.
Akyol, kitabını Attila İlhan’a adamış ama kitap sanki tümüyle Attila İlhan’a karşı yazılmış. Kitabın ismi bile bunu yansıtıyor: Attila İlhan’ın “Hangi Atatürk”üne karşı Taha Akyol’un “Ama Hangi Atatürk”ü.
Aydın Doğan’ın Türk milliyetçiliğini içerden tasfiye etme memuru Taha Akyol’un yeni misyonu da böylelikle ortaya çıkmış oluyor: Atatürkçülüğün ideolojik yönünü ortadan kaldırmak. Yani Atatürkçülüğü tasfiye operasyonuna koltuk değneği olmak. AKP gibi Şeriatçı bir parti de iktidarda olduğuna göre zamanlamasını da taktir etmek gerekiyor Akyol’un.
Kitap, çıkar çıkmaz sadece Doğan Medya’nın değil tüm Şeriatçı medyanın da büyük desteğini aldı. Tayyip’in baş destekçisi Yeni Şafak kitaba tam sayfa bir röportaj yayınlayarak gerekli desteği verdi.
Taha Akyol’un kitabındaki tezleri üzerine söylenecek çok şey var elbette. Ama en başta kitabın Taha Akyol’un zannettiği gibi Atatürk ve Mili Mücadele üzerine iddialı bir kitap olmadığını söylemek gerek. Aksine, bilindik ve artık kabak tadı vermiş sağcı tezlerin basit bir tekrarı olan kitap, niteliksiz bir kolaj olmaktan ileri gidememiş. Ancak hakkını vermek gerek. Milli Mücadele dönemini anlatan pek çok kitap taranmış, içinden Taha Akyol’un işine yarayacak pek çok bilgi ve alıntı cımbızla alınmış ve zahmetli bir çalışmanın sonunda birbirine eklenmiş. Tabii bu zahmetin kitabın ideolojik ve fikri düzeyine bir katkısı olmamış.
Fakat bizim bildiğimiz sağcılar pek kitap okumuzlar. İhtiyaçları yoktur çünkü. Taha Akyol da ülkemizin en değerli sağcılarından biri olduğunu göre bu kadar kaynağı taramak ve ayıklamak nasıl mümkün olmuş diye soruyoruz? Bu noktada da Taha Akyol’un asistanı Nuray Kurtuldu aklımıza geliyor. Ancak Taha Akyol kitabın önsözünde Nuray’a sadece kitabın redaksiyonunu yaptığı için teşekkür etmiş.
Ne diyelim sağcılar her zaman emek düşmanı olmuşlardır ve Taha Akyol da bu geleneği devam ettirmektedir.
Taha Akyol 6 Ok’u bilmiyor mu?
“Ama Hangi Atatürk” kitabı başından sonuna okunduğunda gerçek amacının ideolojik ve politik yönü olmayan bir Atatürk ve Atatürkçülük portresi çizmek olduğu hemen görülmektedir. Taha Akyol’un kitabı yazma gerekçesi de bizce budur: Atatürkçülüğün bir ideoloji olmadığını kanıtlamak!
Taha Akyol birbirinden farklı ve bazen de birbirlerine zıt pek çok Atatürk portresi çizilebileceğini iddia ediyor. Kanıt olarak Doğan Avcıoğlu’nun sol terimlerle konuşan, Lenin’e dostluk mektupları yazan kalpaklı Mustafa Kemal’ini, Attila İlhan’ın Asyalı, Sultan Galiyev’le tarihsel duruş beraberliği olan Gazi’sini, Necmettin Erbakan’ın “Atatürk yaşasaydı Refah Partili olurdu” dediği Milli Mücadele döneminde İslami sözcükler kullanan Atatürk’ünü örnek gösteriyor ve buradan yola çıkarak tek bir Atatürk ve Atatürkçülükten bahsedilemeyeceğini söylüyor. Ve o müthiş cümlesini yazıyor: “Ama Hangi Atatürk”!
Şimdi bu tezin neresinden tutmalı! Necmettin Erbakan gibi gericilikten partisi kapanmış bir Şeriatçının sokaktaki çocuğu bile güldüren “Atatürk yaşasaydı Refah partili olurdu” sözünü ciddiye alması bile Akyol’un kitabının ciddiyetini ortaya koyuyor. Zira Taha Akyol kitabının ana tezini bu ve benzeri birkaç örnek üzerine kurmuş.
Erbakan’ın “fasa fiso”larını bir kenara bırakıp Akyol’un diğer örneklerine geçelim. Türk solu içinde Atatürk’e ve Atatürkçülüğe bakış konusunda bir farklı algılayış söz konusu bile değildir. Belirli terminolojik ve dönemsel tanımlamalar söz konusu olmakla birlikte, Türk solunun ortaya koyduğu tek bir Atatürk portresi vardır. Devrimci, milliyetçi, tam bağımsızlıkçı, antiemperyalist ve antikapitalist Atatürk vurgusu Türk solunun değişmeyen çizgisidir. Ve devrimci Atatürk bu özellikleri dolayısıyla Türk solunun ideoloğu ve lideridir.
Şevket Süreyya Aydemir’den Doğan Avcıoğlu’na, Deniz Gezmiş’ten Aziz Nesin, Uğur Mumcu ve Attila İlhan’a kadar bütün bir Türk solu geleneğinin Atatürk’e bakışı tek ve nettir.
Taha Akyol belki hatırlamıyordur ama 68’de üzerine ülkücü katilleri sürdüğü devrimci gençlik ellerinde Atatürk posterleriyle yürüyordu ve “Öleceğiz, Atatürk yolundan dönmeyeceğiz” dövizleri taşıyordu. Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise “Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenliyordu.
Taha Akyol 600 sayfayı bulan kitabında ustaca gizlemeye çalışsa da, Atatürkçü ideoloji en somut ifadesini Altı Ok’ta bulmuştur ve bu ilkeler Anayasa’ya bile girmiştir. Ancak Taha Akyol bilimsel bir çalışma değil bir propaganda metni döktürmüştür ve bu nedenle en önemli ve temel gerçekleri bile görmezden gelebilmektedir.
Taha Akyol belki bilmiyordur ama Atatürk CHF isimli bir siyasal partinin de kurucusudur ve Altı Ok bu partinin ideolojisi ve program metni niteliğindedir.
Nutuk “siyasi belge” ama Karabekir’in hatıraları Allah kelamı!
Akyol kitap boyunca Atatürk’e olmadık iftiralarda bulunmaktan geri kalmıyor. Buradaki amacı ise Milli Mücadele’nin lideri olarak Atatürk’ün yerine Kazım Karabekir’i koymak.
Milli Mücadele henüz başlamamıştır ve Akyol her biri ancak birer tarih zırvası olabilecek tezlerini yazmaya başlıyor. Akyol’a göre “Mustafa Kemal Padişah’ın kızıyla evlenip Harbiye Nazırı olmak istiyordu... Kafasında Milli Mücadele projesi yok, bu projeyi Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy düşünüyor ve ona anlatıyorlar”.
Demek ki Milli Mücadele Atatürk’ün değil Kazım Karabekir’in fikriymiş! Taha Akyol bu senaryoyu kurgulamak için kitap boyunca çabalayıp duruyor. Akyol’a göre Karabekir Erzurum’a hareket etmeden önce Şişli’deki evinde hasta yatan Mustafa Kemal ile görüşüyor ve O’na “Planım basittir. Milli bir hükümet teşkili... İstiklâlimizi ve hiç değilse milli namusumuzu kurtaracak, ancak bu karardır” diyor. Mustafa Kemal de Karabekir’e şöyle cevap veriyor: Bu da bir fikirdir. Ahvâl günden güne size hak verdiriyor... İyi olayım, size katılmaya çalışırım.”
Akyol’un bu iddiasının kaynağı ise Karabekir’in “İstiklal Harbimiz” isimli hatıratı. Yani Karabekir’in kendi sözleri. Üstelik sözünü ettiğimiz hatırat, Karabekir Atatürk tarafından tasfiye edildikten sonra yazılıyor. Bu hatıralar yayınlandıktan kısa süre sonra da yasaklanıyor ve uzun süre yayınlanmasına bile izin verilmiyor. Ama Taha Akyol’a göre bu hatıralar birer tarihi gerçek. Akyol, Karabekir’in bu iddialarını kanıt olarak Rauf Orbay’ı gösteriyor: “Bu görüşmeyi Rauf Orbay da doğruluyor, bir an önce Anadolu’ya geçmeleri için Karabekir’in ısrar ettiğini anlatıyor.” Bu alıntının kaynağı da yine Rauf Orbay’ın siyasi hatıraları. Yani Karabekir’in iddialarının destekçisi Rauf Orbay oluyor. Anlayacağınız tam bir “Bozacının şahidi şıracı” durumu!
Ama aynı Taha Akyol iş Mustafa Kemal’in Nutuk’una sıra geldiğinde ne diyor tahmin edersiniz? Akyol’a göre, “Mustafa Kemal’in silah arkadaşları Ali Fuat Cebesoy, Kâzım Karabekir, Rauf Orbay vatan hainliğiyle suçlanmış ve İstiklal Mahkemelerine verilmiş. Kâzım Karabekir “Şark Fatihi”olarak bugün de saygı duyulan bir komutan, bunu izah etmesi lazım. Nutuk’ta Kâzım Karabekir’in hiçbir hizmetinden bahsetmiyor, sadece Doğu cephesi komutanıydı diyor. Bu bize Nutuk’un siyasi bir belge olduğunu gösterir.”
Mustafa Kemal, Karabekir ve Orbay’ı vatan haini ilan ettiği için Nutuk’taki söylemleri siyasidir ve geçerli değildir; ancak vatan hainliğiyle suçlanıp İstiklal Mahkemelerinde yargılanan Karabekir ve Orbay’ın Atatürk’le ilgili iddiaları Allah kelamıdır!
İlahi Taha Akyol! Tamam, gazeteciliği beceremedin ama bari tarihin canına okuma!
Taha Akyol hızını alamıyor ve başlıyor döktürmeye:
“Mustafa Kemal görevlerinden istifa eder etmez kurmay başkanı olan Kazım Dirik karşısına dikilir. Mustafa Kemal’in canı sıkılır. Ama neyse ki Karabekir Paşa yanındadır! Ve Rauf Orbay Atatürk’ü böyle teselli eder! Peki ya o da padişah tarafından görevden alınırsa. Ya o zaman? Mustafa Kemal kendini tutamaz, söylenir
-Seninle benim yapacağımız bir şey kaldı Rauf. O da emin bir yere çekilip, ayakaltında ezilmemeye çalışmaktır.”
Tahmin edebileceğiniz gibi bu hikayenin de kaynağı Rauf Orbay’ın ta kendisidir. Taha Akyol da Orbay ve Karabekir’in hınk deyicisidir ve her ikisinin Atatürk’e kin kusan yalanlarını hiç sorgulamadan okuyucuya aktarmaktan çekinmez.
Taha Akyol’un yere göğe sığdıramadığı Kazım Karabekir’in Milli Mücadeledeki rolü nedir peki?
Kazım Karabekir gerçekten de en başından itibaren Milli Mücadele’nin içinde bulunmuştur. Ancak Karabekir’in başında bulunduğu 15. Kolordu Mustafa Kemal tarafından bir ihtiyat kuvveti olarak hazırda tutulmuş, fakat Milli Mücadele’de belirleyici bir rol oynamamıştır. Karabekir’in emrindeki birlikler Osmanlı ordusunun bir kısmını teşkil eden kuvvetlerdir. Oysa Mustafa Kemal tümüyle yeni bir ordu kurmuştur ve bu Kuvay-ı Milliye ordusu Batı cephesi başta olmak üzere Türkiye’nin batısında İngiliz ve Yunanlılar başta olmak üzere işgal kuvvetlerine karşı savaşmıştır. Milli Mücadele’nin gidişatında da Batı bölgelerindeki 1. ve 2. İnönü ile Dumlupınar Savaşı gibi savaşlar esas belirleyen olmuştur.
Karabekir ise Mustafa Kemal tarafından bilinçli bir şekilde bu sürecin dışında tutulmuştur. Zira Karabekir’in muhafazakar ve statükocu fikirleri ve liderlik beklentisi Mustafa Kemal tarafından çok iyi bilinmektedir. Nitekim öyle de olmuştur. Karabekir saltanatın kaldırılması sürecinden başlayarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasına kadar giden süreçte Atatürk’e açıkça karşı çıkacak ve nihayet İzmir suikastını tertipleyen ekipte yer aldığı gerekçesiyle İstiklal Mahkemesi’nde yargılanıp ceza alacaktır.
Rauf Orbay ise “Ben padişaha ve hilafet makamına gönül ve duygu yönünden bağlıyım. Çünkü benim babam padişahın ekmeğiyle yetişmiş, Osmanlı Devleti’nin önde gelen adamları arasında geçmişti. Benim de kanımda o ekmekten vardır. Ben iyilik bilmez değilim ve olamam. Padişaha bağlı kalmak borcumdur. Halifeye bağlılığım ise görgüm gereğidir” diyerek daha Büyük Taarruz öncesi Cumhuriyet’e karşı hilafet ve saltanat cephesinde yer aldığını gösterecektir.
Ancak Taha Akyol’a göre, “Cumhuriyet fikri tek başına Mustafa Kemal’in fikri değildir. Saltanatın kaldırılması, Meclis’teki muhafazakarların da fikriydi.”
Taha Akyol’un “Saltanatı kaldırıp Cumhuriyet’i ilan etmek isteyen muhafazakarları” kim bilemiyoruz ama en azından bunların Karabekir ve Orbay olmadığı ortada!
Ama Akyol, Karabekir ve arkadaşları İstanbul’da iken Ankara’da Cumhuriyet ilanına fena bozulmuş. Şöyle diyor: “İstanbul’da oldukları sırada ve haber vermeden Cumhuriyet’i ilan etmekle Gazi bunları Cumhuriyet’in ilan sürecinden dışlıyor, çünkü bu isimler muhalif eğilimlidir. Dışlanmaya tepki gösterdiklerinde “Cumhuriyet karşıtı” durumuna düşürülüyorlar.”
Akyol, küçük numaralarla Karabekir ve arkadaşlarının Cumhuriyet rejimine karşı olduklarını gizleyip, Cumhuriyet düşmanlıklarını süreçten dışlanmış olmalarına bağlıyor. Tabii bu sürecin sorumlusu da Mustafa Kemal oluyor.
Akyol, saltanatın kaldırılması ile ilgili Meclis zabıtlarını inceleme zahmetinde bulunursa muhafazakar dediği gericilerin nasıl da hilafet ve saltanat destekçisi olduklarını görebilir. Saltanatın kaldırılması görüşülürken Meclis’teki İkinci grubu oluşturan gericilerin ısrarlı muhalefeti karşısında Mustafa Kemal kürsüye çıkar ve yüksek sesle şu konuşmayı yapar “... Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse fikrimce muvafık olur. Aksi taktirde yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”
Saltanatın kaldırılması ancak böyle mümkün olur.
Mustafa Kemal pragmatist değil devrimciydi
Taha Akyol’a göre Mustafa Kemal pragmatisttir. Pragmatizmden kastı ise Mustafa Kemal’in durum ve koşullara göre faydacı bir mantıkla politik zikzaklar yaptığıdır. Bu mantıktan yola çıkan Akyol Mustafa Kemal’in bir dönem padişahçı ve hilafetçi olduğunu, Padişahın kızıyla evlenme hayalleri kurduğunu ve bu süre içinde Milli Mücadele fikrine sahip olmadığını öne sürmekle kalmaz. Mustafa Kemal’in Meclis’teki muhalefeti ortadan kaldırmak için hilafet ve saltanata karşı çıktığını iddia eder. Akyol’un pragmatist Mustafa Kemal’i, ayrıca içeride İslami bir söylem tuttururken dışarıda Bolşevik görünür.
Taha Akyol gibi her devrin adamı birisi için bu tür bir çizgi geçerlidir ancak Akyol kendi meziyetlerini kalkıp Atatürk’e mal etmektedir ki burada haddini aşmaktadır!
Akyol belki bilmiyor olabilir ama Mustafa Kemal daha askeri okulda genç bir subay adayı iken Suriye’de “Vatan ve Hürriyet” isimli bir gizli örgüt kurar. Bu örgütün kuruluş gerekçesini ise daha o dönemlerde “Kahrolası bir istibdada karşı ancak ihtilalle cevap vermek, devrim yapmak ve vatanı kurtarmak” olarak açıklar.
Genç subay adayı Mustafa Kemal daha Osmanlı toprakları işgal edilmeden Abdülhamit istibdadına karşı devrim yapıp vatanı kurtarmaktan bahsetmektedir ve günü gelip çattığında da bunu en iyi biçimde yapacaktır.
Cumhuriyet fikri ise en başından itibaren kafasındadır ama etrafını ve Meclis’i saran gerici güruh yüzünden bu fikirlerini uygun zaman gelinceye kimseye açmaz. Günü geldiğinde ise Cumhuriyet bir gecede ilan edilir.
Akyol gibi sağcıların burada gördükleri şey pragmatizmdir. Oysa Mustafa Kemal basbayağı devrimci bir program dahilinde önce devrimi planlamış, sonra Bağımsızlık Savaşı vererek ve yeni bir devlet kurarak bütün dünyayı şaşkına uğratan bir devrimi hayata geçirmiştir.
Mete Tunçay’dan Atatürkçülük öğrenmek!
Taha Akyol’u bir bütün olarak okumak gerçekten imkansız. Zira ortada eleştirilebilecek bir tarih teorisi bile bulunmuyor. Taha Akyol freni patlamış bir kamyon misali yönsüz ve kontrolsüzce giriyor tarih kulvarına ve doğruluğunu geçtik, kendi içinde bile tutarlı bir şeyler ortaya koymakta bile epey zorlanıyor. Böyle olunca da altı yüz sayfalık bir kitap bir tarih teorisinin ürünü olmak yerine tarih zırvalarıyla dolu bir metne dönüşüveriyor.
Taha Akyol bize Atatürk’ü anlamak için ilginç bir öneride bulunuyor Yeni Şafak’taki tam sayfa röportajında. Akyol’a göre Atatürk’ü Falih Rıfkı’dan, Yakup Kadri’den öğrenmek yanlıştır zira “Falih Rıfkı ve Yakup Kadri’den bir Mete Tunçay kadar objektif olması beklenemez.”
Taha Akyol’un Atatürkçülük üzerine fetvaları bitmek bilmiyor. Neymiş? Atatürk’ü Mete Tunçay’dan öğrenecekmişiz. Peki Yakup Kadri’den daha objektif olduğu söylenen Mete Tunçay kimdir? Önde gelen bir İkinci Cumhuriyetçi, Atatürk karşıtı bir liberal solcudur Tunçay. Bu yönüyle olsa gerek Atatürk düşmanı tüm gericilerin baştacı ettikleri bir akademisyendir. Üniversitelerde türban serbestliğini savunan AKP destekçisi akademisyenlerin yayınladıkları türbana özgürlük bildirisinin de baş imzacılarındandır Tunçay. Ve Taha Akyol bize Atatürk konusunda bir otorite olarak göstermektedir Tunçay’ı. Peki ya Nutuk? Biliyorsunuz Nutuk siyasi bir belgedir ve bu nedenle Atatürkçülerin Nutuk’u bırakıp İkinci Cumhuriyetçi Mete Tunçay’ın kitaplarını hatmetmeleri gerekmektedir!
Taha Akyol kitabın bir yerinde Bursa Nutku gibi varlığı mahkeme kararlarıyla tescillenmiş bir metni bile uydurma olmakla suçluyor ki, iddialarının bilimsellik kaygısından ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gösteriyor
İslam ve Bolşevizm Mustafa Kemal’in değil Enver’in programı
Taha Akyol’un incilerini özetlemek bile bu yazının sınırlarını aşmaktadır. Ama birkaç örnekle devam.
Mustafa Kemal’in İslami söylemler kullanması pragmatik bir siyaset izlediğinin kanıtı olarak konuyor ama aynı Mustafa Kemal bir süre sonra ülke kurtulunca İslami söylemi bırakıp laik bir düzen arayışına giriyor.
Bir kere daha Anayasa’da “Devletin dini din-i İslamdır” yazan bir dönemde bu basit dini ritüelden yola çıkarak Mustafa Kemal’in İslami söylemlerinden bahsetmek ne kadar mantıklı? Bu tez bazı gerici çevreler tarafından dillendirilmekte ve Atatürk’ün Meclis’i dualarla açan fotoğrafları gösterilip “İşte bakın!” denmektedir.
Ancak o dönemin gericileri Mustafa Kemal’in böyle bir çizgide olduğunu düşünselerdi hakkında idam fermanları çıkartırlar mıydı? Anadolu’da “Kemalistler dinsiz” propagandasına girişirler miydi?
İslami söylemin yanında bir de Taha Akyol’un sıklıkla vurguladığı Bolşevizm konusu var. Mustafa Kemal gerçekten de Kurtuluş Savaşı döneminde Bolşeviklerle önemli görüşme ve yazışmalarda bulunmuştur ancak kafasında hiçbir zaman Bolşevizm tipi bir düzen yoktu. Laik Cumhuriyet’ten başka bir rejimi de hiçbir zaman düşünmemişti.
Taha Akyol’un zikrettiği İslami ve Bolşevik soslu politikayı bu nedenle Mustafa Kemal’e mal etmek imkansızdır. Bu çizgi Milli Mücadele döneminde zaten Enver Paşa ve Yeşil Ordu tarafından savunulmaktadır ve her ikisi de Mustafa Kemal tarafından karşıt güçler olarak görülüp Milli Mücadele’den özenle uzakta tutulmuştur.
Taha-Tez-at. At-Taha-at!
Taha Akyol’un tümüyle Batıcılık üzerine kurgulu güncel tarzı kitabına da yansımış. Atatürk’ün amacı Akyol’a göre Batılılaşmadır. Hedefi de Batı tipi bir düzen kurmaktır.
Akyol bazı kelimelerin Mustafa Kemal tarafından hangi dönemlerde ve ne sıklıkla kullandığının dökümünü yaparak buradan belirli çıkarsamalarda bulunmuş kitabında. Aynı şeyi “Batılılaşma” için de kullanmış olsaydı Mustafa Kemal’in bir kez bile Batılılaşma ya da bu anlama gelebilecek bir sözcük kullanmadığını görebilirdi. Ama bu işine gelmemiş olacak ki bundan özenle kaçınmış.
Akyol, Doğan Avcıoğlu ve Attila İlhan başta olmak üzere, Atatürk’ün Batı ile ittifak yerine tam bağımsızlık çizgisi izlediğini söyleyenlerin “zırvaladıklarını” söylüyor. Zira Akyol’a göre Atatürk bir noktadan sonra “Doğu ideali”ni bırakıp Batıya yönelmiştir.
Oysa Mustafa Kemal daha ölmeden bir yıl önce 1937’de Sadabat Paktı’nı yine daha önce 1934’te de Balkın Antantı’nı imzalayarak Üçüncü Dünyacı bir birlik projesi arayışındadır. Afganistan ve Pakistan liderleri olmak üzere pek çok Doğulu liderle de yakın ilişkidedir. Ama 1923’ten 1938’e kadar İngiliz Kralı Edward’ın ziyaretine denk gelen bir görüşme dışında Batıyla hiç ilişki kurmamış, tek bir Batılı ülkeye gitmemiş ve tek bir Batılı liderle bile görüşmemiştir.
Taha Akyol’un söylediği gibi İngiltere ile ittifak gibi bir arayış ise hiç olmuyor. Zaten tahmin edebileceğiniz gibi Taha Akyol’un bu tezini doğrulayacak inandırıcı bir kanıtı da bulunmuyor. Ama bizim sağcılarımız için “Ben yaptım oldu” felsefesi geçerlidir ve o nedenle Taha Akyol söylediyse doğru olmalıdır!
Mantık bu olunca da kitapta sayısız tez havada uçuşuyor. Taha Akyol Kürt isyanlarının Musul’un kaybedilmesinden sonra başladığını iddia ediyor ve şöyle beylik bir tez atıyor: “Şeyh Sait İsyanı adeta bir dönüm noktası olmuş, Kurtuluş Savaşı’nda görülmeyen Kürt isyanları sökün etmiştir.”
Şeyh Sait İsyanı’nın çıkmasında da kabahat Musul’u kaybeden Mustafa Kemal’dedir aslında. Akyol açıkça yazmasa da bunu ima ediyor.
Kürt isyanları ile ilgili söyledikleri ise evlere şenlik. Şeyh Sait İsyanı biliyorsunuz 1925’te oluyor ve Akyol’a göre bundan önce Kürt isyanı yok. Peki 1921 yılındaki en büyük Kürt isyanlarından birisi olan Koçgiri İsyanı? Yoksa Koçgiri’de isyan edenler Marslılar mıydı?
Taha Akyol kitabının bir yerinde “İçerde kurulan ‘Tek Adam’ rejimi başka bir kitabımızın konusunu oluşturacağından” diyerek yeni bir kitap müjdesi de veriyor!
Bu yeni kitabında da hangi tezlere yer vereceğini rahatlıkla tahmin ediyoruz. Muhtemelen yine en yakın çevresini tasfiye ederek diktatör bir rejim kurmaya yönelen, basını ve muhalefeti antidemokratik yöntemlerle susturan bir Atatürk portresi göreceğiz Akyol’un yeni kitabında.
Akyol’a tavsiyemiz bu saçma sapan tezlerle bizi oyalayacağına açsın Taha Parla’dan Levent Köker, Baskın Oran ve Murat Belge’ye kadar bilumum İkinci Cumhuriyetçinin kitaplarını okusun. Aynı saçmalıkları tekrarlamasın. Böylelikle hem biz kurtulmuş oluruz hem de kendisi.
Ama yine de ısrarla bu kitabı da yazacağım diyorsa o başka. O zaman, Taha- Tez-at. At-Taha-at diyoruz! Zira düzey ne yazık ki bu.