BULGARİSTAN TÜRKLERİ >> Cumhuriyet dönemi
Gönderilme zamanı: 24 Şub 2010, 14:27
BULGARİSTAN TÜRKLERİ >> Cumhuriyet dönemi
Stamboliyski hükümetinin yerine geçen Al. Tsankov'un Dışişleri Bakanı Hristo Kalfov. 19 Haziran 1923'de İstanbul'daki İsveç devlet temsilcisi Wallenberg'e bir mektup göndererek, İsvec delegasyonu yanındaki Bulgar şebekesinin kapandığını ve Bulgaristan Hükümeti'nin Türk Hükümeti ile resmi ilişkiler kuracağını bildirdi. 5 Temmuz günü Adnan Bey, Ankara Hükümeti'nin Bulgar delegasyonun yarı resmi durumunu kabul ettiğini ve 7 Temmuz tarihinde de İsveç delegasyonu Bulgar şubesinin tasviye edildiğini resmen açıkladı. Bulgar Hükümeti, Marko'un yerine atanacak temsilci sorununun çözümlemeden 24 Temmuz 1923'de Lozan'da Türkiye ile barış antlaşması imzalandı. Bulgar hükümeti, 31 Ağustos 1923 günü Markov'a resmi bir itimatname hazırlayarak kendisini resmen ve uluslararası kurallara uyarak Lozan Antlaşması'nı imzalayan devletlerden biri olarak, Türkiye'ye gönderdi.
3 Aralık 1923'de Marov'un yerine Simeon Radev gönderildi. Radev'e Bulgaristan ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin tam anlamı ile yeniden kurulması için gerekenin yapılması görevi verildi. Bulgaristan ile Türkiye arasında henüz askıda kalan bir takım sorunlar ve gecen savaşların sonuçlarının ortadan kaldırılması için Bulgar hükümeti S. Radev'e talimat vererek dostluk antlaşmasının imzalanmasını bildirdi ve çözümlenmemiş sorunların çözümlenmesini, Türk-Bulgar ilişkilerinin gerçekten pürüzsüz ve dostane bir hale geldiği zamana kadar ertelenmesini istedi. Görüşmelere Bulgar Hükümeti, delegesi ve temsilcisi S. Radev, Türk delegasyonu tarafından ise dışişleri bakanlığı müsteşar yardımcısı Tevfik Kamil Bey ile başbakanlık hukuk müşaviri Münir Bey katıldılar. Görüşmeler 10 Haziran 1924 günü başladı. Göçmenler ve mülteciler ve bunların mülkiyetleri sorunu yüzünden birçok zorlukla karşılaşıldı.
18 Ekim 1925'de Dostluk Antlaşması ve işlerin çözümlenmesi ile ilgili ek anlaşma imzalandı. Bu belgelerle Bulgaristan ile Türkiye arasında gerçek diplomatik ilişkiler kurularak, iki komşu ülke arasında en önemli sorunlar çözümlenmeye çalışıldı. Diplomatik ilişkiler yeniden kurulunca, Türkiye ile bulgaristan diplomatik temsilcilerini karşılıklı değiştirip, yönetimdeki kademeleri tesbit ettiler. Bulgar delegasyonu ile İstanbul'daki başkonsolosluğun geçici yönetimini N. Nedyev yüklendi. Başkonsolos olarak At. Yaranov, Sofya'da Türk geçici delegasyon yöneticisi olarak Ali Bey atandı. 1927 yılı başlarında Bulgaristan delegasyonu Ankara'ya taşındı, İstanbul'da başkonsolosluk kaldı. Diplomatik ilişkiler pürüzsüz duruma girdikten sonra (Mart 1927) Bulgaristan temsilcisi olarak Ankara'ya T. Pavlov atandı. Bulgar mümessilliği, bazı formaliteler yüzünden ancak 1923 yılında tam olarak Ankara'ya taşındı.
Bu yıllarda, Bulgarların, Doğu Trakya ve Edirne üzerinde gözleri olduğu dikkati çekmekteydi. Bu durum karşısında Türk Hükümeti'nin almaya gerek gördüğü bazı ihtiyat önlemleri Bulgarların bu emellerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Bulgarlar, Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelen Türklerin sınır boylarına yerleştirilmesinden ve alınan askeri önlemlerden rahatsız olmaktaydı. Hele Yunanistan ve Yugoslavya ile Türkiye'nin ilişkilerinin iyileşmesi Bulgaristan'ı iyice rahatsız etti. Fakat her şeye rağmen Türk Hükümeti, "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesine ve bütün komşularıyla dostluk ilişkileri kurma politikasına bağlı kalarak Bulgaristan'la iyi geçinmeye özen gösterdi. 1929'da iki ülke arasında Tarafsızlık, Uzlaşma, Adli Tesviye ve Tahkim Antlaşması imzalandı. Gelişen dostluk ilişkileri, bir Balkan Birliği kurmak amacıyla Ekim 1930'da Atina'da toplanan Birinci, Ekim 1931'de İstanbul'da toplanan İkinci Balkan Konferansları ileri sürdü. Fakat Ekim 1932'de Bulgaristan, azınlıklar sorunu yüzünden Üçüncü Balkan Konferansı'nı terketti. Aynı yıl, Bulgaristan Başbakanı N. Muşanov, Ankara'yı ziyaret ettiği sırada, Atatürk ona şunları söylemekteydi: "Türkiye ile Bulgaristan'ın dost olmaları gerekir. Bulgaristan'a karşı olan Türkiye'ye de karşıdır".
Balkan Konferanslarının amacı olan Balkan Paktı'nı en çok Türk Hükümeti desteklemekteydi; engelleme ise statükodan memnun olmayan Bulgaristan'dan gelmekteydi. Kasım 1933'de Selanik'te toplanan Dördüncü balkan Konferansı'nda Bulgaristan'ın revizyonist emellerinden vazgeçmesi için çaba harcandı. Bulgaristan amacına ulaşmak için bazı Balkan devletlerini kendi yanına çekmeğe çalıştı. Bulgaristan'ın revizyonist politikasını önlemek için Türkiye ile Yunanistan arasında 14 Eylül 1933'de bir samimi Anlaşma Misakı imzalanmıştı. Bu antlaşma ile Türkiye, Yunanistan'ın sınırlarının dokunulmazlığı için teminat veriyordu. Antlaşma Bulgaristan'da tepkiyle karşılandı ve Türkiye'nin Bulgaristan'a karşı Bulgaristan'da tepkiyle karşılandı ve Türkiye'nin Bulgaristan'a karşı düşmanca bir hareketi olarak yorumlandı. 28 Kasım 1933'de Türkiye ile Yugoslavya arasında da bir antlaşma imzalandı. Türk Dışişleri bakanı Tevfik Rüşdü Aras, Belgrat'dan dönerken bulgar topraklarında durmuş, Bulgar Dışişleri bakanı Muşanov ile görüşmüş ve Türk - Yugoslav Antlaşması'nın imzalanması münasebetiyle bulgar Başbakanına aydınlatıcı ve yatıştırıcı nitelikte bilgi vermişti.
Türk Dışişleri Bakanı'nın, Atina ve Belgrat seyahaki ve belgrat'daki samimi dostluk gösterileri Bulgarları, bir siyasi kuşatılma politikası karşısında oldukları izlinimini uyandırdığından kaygılandırmaktaydı. Dr. Aras gazetelerin muhabirleriyle görüşürken bu kaygıları gidermeğe çalışmış, aynı zamanda Balkan politikasının nitelikleri hakkında açıklamada bulunmuştu. Bakanın bu açıklaması şöyleydi: "Türkiye antlaşmaların tadili işinde dogmatik esaslara tutunuyor değildir. Amacı Balkanlar'da barışın korunmasıdır. Hiç kimse Bulgaristan'ın Neuilly Antlaşmasıyla malik olduğu hakları sağlamak için çaba harcaması hakkına itiraz edemez. Mesela Bulgaristan Ege Denizine mahreç iddiasında bulunduğu zaman bunu bir toprak isteği değil de tamamen iktisadi bir istek olmak şartıyla ben de destekleri ve bu hususta Yunanistan ile Bulgaristan arasında aracılık etmekten çekinmem ve bu esas dahilinde olmak üzere Yunanistan da Bulgarların isteklerini yerine getirmek için tartışmayı reddetmeyecektir".
Dışişleri Bakanı Aras, Trakya sorunu hakkındaki Türk ve Bulgar basınlarının giriştikleri tartışmaya da değinerek, Türk politikasının bulgar milletine karşı dostluk hisleriyle dolu olduğunu ve Türk basınının yazılarının Bulgar basınının Trakya hakkındaki yazılarının bir tepkisinden başka bir şey olmadığını söyledi. Aras, Sofya'da Muşanov ile olan görüşmelerini de şöyle anlatmaktaydı: "Türkiye'ye dönerken Sofya istasyononda, ricam üzerine beni görmeğe gelmek nezaketinde bulunan Mr. Muşanov ile kısa bir zaman konuştuk. Kendisine Balkan ülkelerindeki temaslarından bende hasıl olan intibaı anlattım ve Balkan siyasetinde gayemizin Balkanlar'da iyi komşuluğu kuvvetlendirmek ve Balkan milletleri arasında bir ahenk kurarak barışı sağlamak olduğunu ve söz konusu memleketlerden hiç birinin ötekine karşı dostlukta kusur etmeyeceğini, Balkan ülkeleri sorumlu devlet adamlarının samimi beyanatlarından hipsinin Bulgaristan ile de iyi komşuluk kurmayı istediklerini anladığımı söyledim..."
Başbakan İsmet paşa ile Dışişleri bakanı T,R, Aras, Bulgaristan'ın endişelerini gidermek üzere Sofya'ya gitmişlerdi. Fakat Bulgaristan, Balkan Paktı'na girmeyi reddetti. Ancak bu ziyaret sırasında 1929 tarihli Türk - Bulgar Tarafsızlık, Uzlaşma ve hakem Antlaşması 5 yıl süreyle uzatıldı. Başbakan İsmet Paşa ile Bulgaristan Dışişleri Bakanı ve Başbakanı arasındaki görüşme sonunda yayınlanan resmi bildiride Türk - Yunan ilişkileri hakkında şöyle denilmekteydi. "Her iki hükümet, iki tarafl-tan biri veya diğeri tarafından girişilmiş ve ya girişilecek taahhütleri 1929 antlaşması hükümlerini hiçbir veçhile ihlal edemeyeceğini veya hükümlerinin şümulünü azaltamayacağını kaydetmek hususunda mutabık kalmışlardır. Bu fikir iledir ki Türk Bakanları 14 Eylül 1933 tarihinde Anka'da imzalanan Türk - Yunan antlaşmasının katiyen ne Bulgaristan'a ne de diğer herhangi bir ülke aleyhine yöneltilmiş olmadığını ve bilhassa Bulgaristan'a karşı hiçbir düşmanca eğilimden ilham almış bulunmadığını kendiliklerinden Bulgar hükümetine beyan etmişlerdir. Bundan başka her iki Hükümet, Türkiye ile Bulgaristan arasında askıda olan birkaç meselenin en kısa bir zamanda tetkik ve tesviye edilmesinin karma bir komisyona tevdiine karar vermişlerdir".
Bütün komşularıyla toprak sorunları olan Bulgaristan, statükonun aleyhinde ve antlaşmaların revizyonu lehinde bulunmaktaydı. Bu nedenle de, yayınlanan resmi bildiriye rağmen iki ülke arasında samimi bir komşuluk ve işbirliği kurulması kolay değildi. Sofya'da 1934 yılında bir Trakya Komitesi kurulmuştu. Sofya Metropoliti'nin başkanlığında ve Trakya İlim Enstitüsü adı altında çalışmalarına başlayan bu komitenin hedefi, Doğu ve Batı Trakya'yı elde etmek idi. Komitenin yayınladığı beyannamede: "Dünya durdukça ve bir Bulgaristan yaşadıkça Trakya üzerindeki Bulgar iddiaları mevcut olacaktır" denilmekteydi. Bütün bunlar Bulgaristan ile Türkiye ve Yunanistan ilişkileri üzerinde soğuk ve kötü etkiler yapmaktaydı. Fakat buna karşın, Bulgaristan'da, Türkiye, Bulgaristan ve Yugoslavya arasında bir anlaşma olmasını isteyenler de vardı. Bulgar Başbakanı, HAKİMİYET-İ MİLLİYE gazetesine bir demeç vererek. "Türkiye ile Bulgaristan arasında, iki memleketi kötü vasıflarla tanıtacak ve dostluklarını bozacak meseleler yoktur" demekteydi.
Mart 1935 başlarında Türkiye'nin Bulgar sınırlarında yığınak yapmakta olduğu hakkında bazı haberlerin dolaşması üzerine Anadolu Ajansı 7 Mart 1935 tarihinde bu haberleri yalanlamış ve "iki ülke ilişkileri iyi bir safhada gelişmektedir. Türk gazetelerinin çoğunda acı yazıların azalmakta olması da iyiliğin belirtilerinden sayılsa gerektir" demişti. Fakat buna rağmen Bulgar hükümeti, Cemiyet-i Akvam Genel Sekreterliği'ne bir muhtıra göndererek şu şikayetleri yaptı: "Bir yıldan beri yani balkan birliğinin kuruluşundan sonra Türkiye, Trakya'daki kuvvetlerini yeniden teşkilatlandırmaktadır. Oraya yeniden iki Tümen ile 500'den fazla topu olan topçu birlikleri gönderilmiştir.
Bu yığınakların neden ileri geldiği hakkında yapılan sorulara Ankara Hükümeti, bunların yalnızca Boğazların savunulması için olduğunu söylemekle yetinmiştir. İşbu yığınaklar geçen Ocak ayından yeniden başladı ve BULGAR SINIRLARI YAKINLARINDA BİR Tümen kuruldu. Bulgar sınır boyları Türk askerleriyle tıklım tıklım doludur. Cephane parkları ve levazım depoları kurulmaktadır. Her yerde sanki bir savaş arifesinde imiş gibi askeri hazırlıklar görülmektedir. Türk Hükümeti Trakya'daki ihtiyatların üçte birini silah altına çağırmış ve ayrıca İstanbul'dan ve Anadolu'dan 23 bin asker getirmiştir...". Resmi Bulgar çevreleri, Bulgar Hükümeti'nin, Türk Hükümeti'nin durumunu dostane bir şekilde açıklamasını istemiş olduğunu ileri sürmekteydi. Ayrıca gazetelerde, Bulgaristan'ın da iki sınıf askeri silah altına çağırdığı haberleri yer almaktaydı.
Stamboliyski hükümetinin yerine geçen Al. Tsankov'un Dışişleri Bakanı Hristo Kalfov. 19 Haziran 1923'de İstanbul'daki İsveç devlet temsilcisi Wallenberg'e bir mektup göndererek, İsvec delegasyonu yanındaki Bulgar şebekesinin kapandığını ve Bulgaristan Hükümeti'nin Türk Hükümeti ile resmi ilişkiler kuracağını bildirdi. 5 Temmuz günü Adnan Bey, Ankara Hükümeti'nin Bulgar delegasyonun yarı resmi durumunu kabul ettiğini ve 7 Temmuz tarihinde de İsveç delegasyonu Bulgar şubesinin tasviye edildiğini resmen açıkladı. Bulgar Hükümeti, Marko'un yerine atanacak temsilci sorununun çözümlemeden 24 Temmuz 1923'de Lozan'da Türkiye ile barış antlaşması imzalandı. Bulgar hükümeti, 31 Ağustos 1923 günü Markov'a resmi bir itimatname hazırlayarak kendisini resmen ve uluslararası kurallara uyarak Lozan Antlaşması'nı imzalayan devletlerden biri olarak, Türkiye'ye gönderdi.
3 Aralık 1923'de Marov'un yerine Simeon Radev gönderildi. Radev'e Bulgaristan ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin tam anlamı ile yeniden kurulması için gerekenin yapılması görevi verildi. Bulgaristan ile Türkiye arasında henüz askıda kalan bir takım sorunlar ve gecen savaşların sonuçlarının ortadan kaldırılması için Bulgar hükümeti S. Radev'e talimat vererek dostluk antlaşmasının imzalanmasını bildirdi ve çözümlenmemiş sorunların çözümlenmesini, Türk-Bulgar ilişkilerinin gerçekten pürüzsüz ve dostane bir hale geldiği zamana kadar ertelenmesini istedi. Görüşmelere Bulgar Hükümeti, delegesi ve temsilcisi S. Radev, Türk delegasyonu tarafından ise dışişleri bakanlığı müsteşar yardımcısı Tevfik Kamil Bey ile başbakanlık hukuk müşaviri Münir Bey katıldılar. Görüşmeler 10 Haziran 1924 günü başladı. Göçmenler ve mülteciler ve bunların mülkiyetleri sorunu yüzünden birçok zorlukla karşılaşıldı.
18 Ekim 1925'de Dostluk Antlaşması ve işlerin çözümlenmesi ile ilgili ek anlaşma imzalandı. Bu belgelerle Bulgaristan ile Türkiye arasında gerçek diplomatik ilişkiler kurularak, iki komşu ülke arasında en önemli sorunlar çözümlenmeye çalışıldı. Diplomatik ilişkiler yeniden kurulunca, Türkiye ile bulgaristan diplomatik temsilcilerini karşılıklı değiştirip, yönetimdeki kademeleri tesbit ettiler. Bulgar delegasyonu ile İstanbul'daki başkonsolosluğun geçici yönetimini N. Nedyev yüklendi. Başkonsolos olarak At. Yaranov, Sofya'da Türk geçici delegasyon yöneticisi olarak Ali Bey atandı. 1927 yılı başlarında Bulgaristan delegasyonu Ankara'ya taşındı, İstanbul'da başkonsolosluk kaldı. Diplomatik ilişkiler pürüzsüz duruma girdikten sonra (Mart 1927) Bulgaristan temsilcisi olarak Ankara'ya T. Pavlov atandı. Bulgar mümessilliği, bazı formaliteler yüzünden ancak 1923 yılında tam olarak Ankara'ya taşındı.
Bu yıllarda, Bulgarların, Doğu Trakya ve Edirne üzerinde gözleri olduğu dikkati çekmekteydi. Bu durum karşısında Türk Hükümeti'nin almaya gerek gördüğü bazı ihtiyat önlemleri Bulgarların bu emellerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Bulgarlar, Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelen Türklerin sınır boylarına yerleştirilmesinden ve alınan askeri önlemlerden rahatsız olmaktaydı. Hele Yunanistan ve Yugoslavya ile Türkiye'nin ilişkilerinin iyileşmesi Bulgaristan'ı iyice rahatsız etti. Fakat her şeye rağmen Türk Hükümeti, "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesine ve bütün komşularıyla dostluk ilişkileri kurma politikasına bağlı kalarak Bulgaristan'la iyi geçinmeye özen gösterdi. 1929'da iki ülke arasında Tarafsızlık, Uzlaşma, Adli Tesviye ve Tahkim Antlaşması imzalandı. Gelişen dostluk ilişkileri, bir Balkan Birliği kurmak amacıyla Ekim 1930'da Atina'da toplanan Birinci, Ekim 1931'de İstanbul'da toplanan İkinci Balkan Konferansları ileri sürdü. Fakat Ekim 1932'de Bulgaristan, azınlıklar sorunu yüzünden Üçüncü Balkan Konferansı'nı terketti. Aynı yıl, Bulgaristan Başbakanı N. Muşanov, Ankara'yı ziyaret ettiği sırada, Atatürk ona şunları söylemekteydi: "Türkiye ile Bulgaristan'ın dost olmaları gerekir. Bulgaristan'a karşı olan Türkiye'ye de karşıdır".
Balkan Konferanslarının amacı olan Balkan Paktı'nı en çok Türk Hükümeti desteklemekteydi; engelleme ise statükodan memnun olmayan Bulgaristan'dan gelmekteydi. Kasım 1933'de Selanik'te toplanan Dördüncü balkan Konferansı'nda Bulgaristan'ın revizyonist emellerinden vazgeçmesi için çaba harcandı. Bulgaristan amacına ulaşmak için bazı Balkan devletlerini kendi yanına çekmeğe çalıştı. Bulgaristan'ın revizyonist politikasını önlemek için Türkiye ile Yunanistan arasında 14 Eylül 1933'de bir samimi Anlaşma Misakı imzalanmıştı. Bu antlaşma ile Türkiye, Yunanistan'ın sınırlarının dokunulmazlığı için teminat veriyordu. Antlaşma Bulgaristan'da tepkiyle karşılandı ve Türkiye'nin Bulgaristan'a karşı Bulgaristan'da tepkiyle karşılandı ve Türkiye'nin Bulgaristan'a karşı düşmanca bir hareketi olarak yorumlandı. 28 Kasım 1933'de Türkiye ile Yugoslavya arasında da bir antlaşma imzalandı. Türk Dışişleri bakanı Tevfik Rüşdü Aras, Belgrat'dan dönerken bulgar topraklarında durmuş, Bulgar Dışişleri bakanı Muşanov ile görüşmüş ve Türk - Yugoslav Antlaşması'nın imzalanması münasebetiyle bulgar Başbakanına aydınlatıcı ve yatıştırıcı nitelikte bilgi vermişti.
Türk Dışişleri Bakanı'nın, Atina ve Belgrat seyahaki ve belgrat'daki samimi dostluk gösterileri Bulgarları, bir siyasi kuşatılma politikası karşısında oldukları izlinimini uyandırdığından kaygılandırmaktaydı. Dr. Aras gazetelerin muhabirleriyle görüşürken bu kaygıları gidermeğe çalışmış, aynı zamanda Balkan politikasının nitelikleri hakkında açıklamada bulunmuştu. Bakanın bu açıklaması şöyleydi: "Türkiye antlaşmaların tadili işinde dogmatik esaslara tutunuyor değildir. Amacı Balkanlar'da barışın korunmasıdır. Hiç kimse Bulgaristan'ın Neuilly Antlaşmasıyla malik olduğu hakları sağlamak için çaba harcaması hakkına itiraz edemez. Mesela Bulgaristan Ege Denizine mahreç iddiasında bulunduğu zaman bunu bir toprak isteği değil de tamamen iktisadi bir istek olmak şartıyla ben de destekleri ve bu hususta Yunanistan ile Bulgaristan arasında aracılık etmekten çekinmem ve bu esas dahilinde olmak üzere Yunanistan da Bulgarların isteklerini yerine getirmek için tartışmayı reddetmeyecektir".
Dışişleri Bakanı Aras, Trakya sorunu hakkındaki Türk ve Bulgar basınlarının giriştikleri tartışmaya da değinerek, Türk politikasının bulgar milletine karşı dostluk hisleriyle dolu olduğunu ve Türk basınının yazılarının Bulgar basınının Trakya hakkındaki yazılarının bir tepkisinden başka bir şey olmadığını söyledi. Aras, Sofya'da Muşanov ile olan görüşmelerini de şöyle anlatmaktaydı: "Türkiye'ye dönerken Sofya istasyononda, ricam üzerine beni görmeğe gelmek nezaketinde bulunan Mr. Muşanov ile kısa bir zaman konuştuk. Kendisine Balkan ülkelerindeki temaslarından bende hasıl olan intibaı anlattım ve Balkan siyasetinde gayemizin Balkanlar'da iyi komşuluğu kuvvetlendirmek ve Balkan milletleri arasında bir ahenk kurarak barışı sağlamak olduğunu ve söz konusu memleketlerden hiç birinin ötekine karşı dostlukta kusur etmeyeceğini, Balkan ülkeleri sorumlu devlet adamlarının samimi beyanatlarından hipsinin Bulgaristan ile de iyi komşuluk kurmayı istediklerini anladığımı söyledim..."
Başbakan İsmet paşa ile Dışişleri bakanı T,R, Aras, Bulgaristan'ın endişelerini gidermek üzere Sofya'ya gitmişlerdi. Fakat Bulgaristan, Balkan Paktı'na girmeyi reddetti. Ancak bu ziyaret sırasında 1929 tarihli Türk - Bulgar Tarafsızlık, Uzlaşma ve hakem Antlaşması 5 yıl süreyle uzatıldı. Başbakan İsmet Paşa ile Bulgaristan Dışişleri Bakanı ve Başbakanı arasındaki görüşme sonunda yayınlanan resmi bildiride Türk - Yunan ilişkileri hakkında şöyle denilmekteydi. "Her iki hükümet, iki tarafl-tan biri veya diğeri tarafından girişilmiş ve ya girişilecek taahhütleri 1929 antlaşması hükümlerini hiçbir veçhile ihlal edemeyeceğini veya hükümlerinin şümulünü azaltamayacağını kaydetmek hususunda mutabık kalmışlardır. Bu fikir iledir ki Türk Bakanları 14 Eylül 1933 tarihinde Anka'da imzalanan Türk - Yunan antlaşmasının katiyen ne Bulgaristan'a ne de diğer herhangi bir ülke aleyhine yöneltilmiş olmadığını ve bilhassa Bulgaristan'a karşı hiçbir düşmanca eğilimden ilham almış bulunmadığını kendiliklerinden Bulgar hükümetine beyan etmişlerdir. Bundan başka her iki Hükümet, Türkiye ile Bulgaristan arasında askıda olan birkaç meselenin en kısa bir zamanda tetkik ve tesviye edilmesinin karma bir komisyona tevdiine karar vermişlerdir".
Bütün komşularıyla toprak sorunları olan Bulgaristan, statükonun aleyhinde ve antlaşmaların revizyonu lehinde bulunmaktaydı. Bu nedenle de, yayınlanan resmi bildiriye rağmen iki ülke arasında samimi bir komşuluk ve işbirliği kurulması kolay değildi. Sofya'da 1934 yılında bir Trakya Komitesi kurulmuştu. Sofya Metropoliti'nin başkanlığında ve Trakya İlim Enstitüsü adı altında çalışmalarına başlayan bu komitenin hedefi, Doğu ve Batı Trakya'yı elde etmek idi. Komitenin yayınladığı beyannamede: "Dünya durdukça ve bir Bulgaristan yaşadıkça Trakya üzerindeki Bulgar iddiaları mevcut olacaktır" denilmekteydi. Bütün bunlar Bulgaristan ile Türkiye ve Yunanistan ilişkileri üzerinde soğuk ve kötü etkiler yapmaktaydı. Fakat buna karşın, Bulgaristan'da, Türkiye, Bulgaristan ve Yugoslavya arasında bir anlaşma olmasını isteyenler de vardı. Bulgar Başbakanı, HAKİMİYET-İ MİLLİYE gazetesine bir demeç vererek. "Türkiye ile Bulgaristan arasında, iki memleketi kötü vasıflarla tanıtacak ve dostluklarını bozacak meseleler yoktur" demekteydi.
Mart 1935 başlarında Türkiye'nin Bulgar sınırlarında yığınak yapmakta olduğu hakkında bazı haberlerin dolaşması üzerine Anadolu Ajansı 7 Mart 1935 tarihinde bu haberleri yalanlamış ve "iki ülke ilişkileri iyi bir safhada gelişmektedir. Türk gazetelerinin çoğunda acı yazıların azalmakta olması da iyiliğin belirtilerinden sayılsa gerektir" demişti. Fakat buna rağmen Bulgar hükümeti, Cemiyet-i Akvam Genel Sekreterliği'ne bir muhtıra göndererek şu şikayetleri yaptı: "Bir yıldan beri yani balkan birliğinin kuruluşundan sonra Türkiye, Trakya'daki kuvvetlerini yeniden teşkilatlandırmaktadır. Oraya yeniden iki Tümen ile 500'den fazla topu olan topçu birlikleri gönderilmiştir.
Bu yığınakların neden ileri geldiği hakkında yapılan sorulara Ankara Hükümeti, bunların yalnızca Boğazların savunulması için olduğunu söylemekle yetinmiştir. İşbu yığınaklar geçen Ocak ayından yeniden başladı ve BULGAR SINIRLARI YAKINLARINDA BİR Tümen kuruldu. Bulgar sınır boyları Türk askerleriyle tıklım tıklım doludur. Cephane parkları ve levazım depoları kurulmaktadır. Her yerde sanki bir savaş arifesinde imiş gibi askeri hazırlıklar görülmektedir. Türk Hükümeti Trakya'daki ihtiyatların üçte birini silah altına çağırmış ve ayrıca İstanbul'dan ve Anadolu'dan 23 bin asker getirmiştir...". Resmi Bulgar çevreleri, Bulgar Hükümeti'nin, Türk Hükümeti'nin durumunu dostane bir şekilde açıklamasını istemiş olduğunu ileri sürmekteydi. Ayrıca gazetelerde, Bulgaristan'ın da iki sınıf askeri silah altına çağırdığı haberleri yer almaktaydı.