Sabahları kalktığımızda aynaya bakarız. Elimizi yüzümüzü yıkarız. Tıraş oluruz. Özellikle tıraş olurken aynaya bakma amacımız hem yüzümüzü kesip kendimize zarar vermemek hem de yüzümüzde sakal kalıntıları olmasını önlemektir; çünkü yüzümüzde sakal kalıntısı bırakırsak çirkin bir görüntü oluşt...urur. Suratımızı kesersek hem canımız acır hem de yakışıklı görünemeyiz. Bu nedenle aynaya çok dikkatli bakarız. Tıraştan sonra bir kez daha ve çok dikkatli bakarız. Ve aynaların gerekliliğini tartışmayız. Kendi davranışlarımızı ve çevremizdeki insanların sözlerini ve eylemlerini, öncelikle kendi içimizde tartışırız. Nedir bu iç tartışmalar? Örnek vermek gerekirse:
- Bunu neden yaptım?
- Bu sözü neden söyledi?
- Bunu, bana yapmamalıydı!
- Biraz daha hoşgörülü olamaz mıydı?
- Beni dinlemedi bile!
- Galiba bu işte ben hatalıyım.
- Ondan bunu beklemezdim.
- Ortaklığın sınırlarını bir kez daha gözden geçirmeliyim.
- Sanırım benden çok etkilendi…
İçimizdeki tüm bu tartışmalar, işittiğimiz sözlerin ve karşılaştığımız davranışların iç aynaya tutularak filtreden geçirilmesi değil midir? Yani söylemleri ve eylemleri içimizdeki aynaya tutuyoruz ve yine kendi kendimize soruyoruz: "Bu söz uydu mu uymadı mı? Bu davranış yakıştı mı yakışmadı mı?" İç aynamızdan gelen cevap olumlu ise yola devam ediyoruz. Aynadan gelen cevap olumsuz ise, sözlere ve davranışlara çeki düzen verme ihtiyacı hissediyoruz. Bu nedenle aynaları özellikle de içimizdeki aynaları önemsememiz gerektiğini düşünüyorum. Yalnız aynalar konusunda bir ayrıntıya dikkat etmek gerekiyor. Aynanın sırrı bozulmuş olmamalı; çünkü sırrı bozulan aynadan net bir görüntü elde etme imkânımız olmaz. İç tartışmalarımızda söylemleri ve eylemleri yansıttığımız ayna, bizi biz yapan değerlerimizdir. Kendi ölçülerimizdir. Şayet değerlerimizde problem varsa yansımalar sağlam olamaz. Dolayısıyla önümüzdeki ışık doğal bir güneş ışığı değil, sanal bir aydınlık olur.
Beraber yola çıktığımız arkadaşımızın kendimiz olduğunu artık biliyoruz. Ama yolculuğun süresini hâlâ bilmiyoruz. Ve bu süreyi öğrenme imkânımız hiçbir zaman olmayacak; çünkü bu yolculuğun adı, yaşadığımız hayattır ve bize verilen ömürdür. Ne kadar ömrümüz olduğunu bilemeyiz. Ancak ömrümüzü bereketlendirmek ve hayatımızı kaliteli bir şekilde yaşamak bizim elimizde.
Sağlıklı değerlerden oluşan iç aynamıza yansıttığımız tutumların uygunluğunu ölçtükten sonra söylemleri ve eylemleri yeniden yapılandırarak, hayatımızı daha huzurlu ve mutlu yaşayabiliriz. Ne kendimiz ne de başkaları hakkında sürekli şikâyet ederek yaşamak, bize ve başkalarına yarar sağlamaz. Sahip olduğumuz yetenekler, imkânlar, dostlar, dostluklar ve sevgiler için öncelikle şükür kapısının zilini çalmalıyız.
"Yaratılanı hoş gör, Yaratan'dan ötürü" felsefesi ile öncelikle Yaratan'ı sonra herkesi ve her şeyi sevmeye çalışmak, biraz gönül antrenmanı gerektirir. Ama imkânsız değildir. İnsanları sevmeye çalışırken, kendimizin de bir insan olduğunu hatırdan çıkarmamalı ve kendimizi de sevmeliyiz. Yalnız kendimizi sevmek; kibirlenmek ve büyüklük taslamak şeklinde değil, kendimizle barışık olmak ve kendimize emek vermek yönüyle daha anlamlı olur.

