Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Resul-i ekrem efendimiz, bazan sabaha kadar ibadet eder, bazan da gecenin son üçte birine doğru, seher vaktinde kalkar 'Bizi öldükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun. Yeniden diriltip huzurunda toplayacak da O'dur' anlamında "Elhamdülillahillezi ahyana ba'de ma ematena ve ileyhinnüşur" diye dua ederdi.
Bazen Medine'nin berrak gökyüzüne bakarak, 'göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akıllı kimseler için ibretler bulunduğunu' dile getiren Al-i İmran suresi'nin son on bir ayetini okurdu.
Sağ tarafından başlayıp gömleğini giyer ve ilk iş olarak inci dişlerini misvaklardı. Diş temizliğini hiç ihmal etmezdi.
Abdest bozacağı yere yaklaştığı sırada 'Allahım! Her tür şeytandan (kötülüklerden ve günahlardan) sana sığınırım' anlamında "Allahümme inni euzü bike minel habsi vel habais" diye dua eder; oradan uzaklaşırken 'Allah'ım! Beni bağışlamanı dilerim' anlamında "Güfranek" derdi.
Abdest alıp teheccüd namazına başlardı. Sonuncu rekatı vitir olmak üzere üzere bazen dokuz, bazan on bir, bazan da on üç rekat namaz kılardı.
O'nun gece namazları bizimkilere hiç benzemedi. Kıyamda uzun sureler okur, kendini Rabbi'ne en yakın hissettiği yer olan secdede dakikalarca kalırdı. Canlı ve coşkulu bir ibadetten sonra, mübarek bedeni yorulduğu için yeniden istirahata çekilirdi.
Ayrıca, geceleri Baki Mezarlığı'na gider, vefat eden Eshabına dua ederdi. Çok önem verdiği bu görevi hiç ihmal etmez, hatta bazen Cebrail aleyhisselam gelip onu uyandırır, Baki'ye gitmesi gerektiğini hatırlatırdı.
Sabaha doğru müezzin, Resulullah'ın evine iki defa uğrardı. Birincisinde namaz vaktinin girdiğini haber veriri, o zaman efendimiz tekrar kalkıp sabah namazının iki rek'at sünnetini kılar, sağ tarafına uzanıp dinlenirdi.
Müezzinin ikinci gelişinde mecside çıkıp kendisini bekleyen eshabına sabah namazını kıldırırdı. Namaza başlamadan önce safların ip gibi düzgün tutulmasını tavsiye eder, bazen sahabilerin omuzuna dokunarak herkesi bir hizaya getirirdi.
Namazın hacın, zekatın ve benzeri ibadetlerin nasıl yapacağı konusunda Kur'an'da yeterince açıklanmayan hususları ondan öğrendiler ve dediklerine harfiyyen uydular, böylece "Resulullaha itaat edin!" ayetinin gereğini yaptılar.
Bugün Resulullah hayatta olmadığına göre, biz O'na nasıl itaat edeceğiz? Bizden sonra gelecek Müslümanlar, O'na nasıl itaat edecekler?
Müslümanlar, Kur'an'da olmayan hususlarda Resulullah'ın sünnetine uymak suretiyle O'na itaat edeceklerdir. Resulullahın sünnetini de bize, Mezhep imamları, İslâm alimleri kitaplarında bildirmişlerdir.
Kur'an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri en güzel, en doğru şekilde onlar anlamış ve kitaplarında bildirmişlerdir. Resulullaha itaat ancak bunlara uymak suretiyle olur.
Böylece, "Ben Müslümanın" diyen herkes hangi devirde yaşarsa yaşasın, "Allah'a ve Resulü'ne itaat edin" ayetinin gereğini yerine getirmiş olacaktır. Herkes kendi anladığına göre, ayetlerden ve hadislerden hüküm çıkarmaya kalkışırsa ortada din diye bir şey kalmaz.
Asırlardır, dinin emir ve yasakları İslâm alimlerinin kitaplarından nakledile nakledile gelmiştir. Bundan sonra da din sağlam olarak ancak bu yoldan devam eder. Ana yoldan çıkan, yolda kalır.
Bazen Medine'nin berrak gökyüzüne bakarak, 'göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akıllı kimseler için ibretler bulunduğunu' dile getiren Al-i İmran suresi'nin son on bir ayetini okurdu.
Sağ tarafından başlayıp gömleğini giyer ve ilk iş olarak inci dişlerini misvaklardı. Diş temizliğini hiç ihmal etmezdi.
Abdest bozacağı yere yaklaştığı sırada 'Allahım! Her tür şeytandan (kötülüklerden ve günahlardan) sana sığınırım' anlamında "Allahümme inni euzü bike minel habsi vel habais" diye dua eder; oradan uzaklaşırken 'Allah'ım! Beni bağışlamanı dilerim' anlamında "Güfranek" derdi.
Abdest alıp teheccüd namazına başlardı. Sonuncu rekatı vitir olmak üzere üzere bazen dokuz, bazan on bir, bazan da on üç rekat namaz kılardı.
O'nun gece namazları bizimkilere hiç benzemedi. Kıyamda uzun sureler okur, kendini Rabbi'ne en yakın hissettiği yer olan secdede dakikalarca kalırdı. Canlı ve coşkulu bir ibadetten sonra, mübarek bedeni yorulduğu için yeniden istirahata çekilirdi.
Ayrıca, geceleri Baki Mezarlığı'na gider, vefat eden Eshabına dua ederdi. Çok önem verdiği bu görevi hiç ihmal etmez, hatta bazen Cebrail aleyhisselam gelip onu uyandırır, Baki'ye gitmesi gerektiğini hatırlatırdı.
Sabaha doğru müezzin, Resulullah'ın evine iki defa uğrardı. Birincisinde namaz vaktinin girdiğini haber veriri, o zaman efendimiz tekrar kalkıp sabah namazının iki rek'at sünnetini kılar, sağ tarafına uzanıp dinlenirdi.
Müezzinin ikinci gelişinde mecside çıkıp kendisini bekleyen eshabına sabah namazını kıldırırdı. Namaza başlamadan önce safların ip gibi düzgün tutulmasını tavsiye eder, bazen sahabilerin omuzuna dokunarak herkesi bir hizaya getirirdi.
Namazın hacın, zekatın ve benzeri ibadetlerin nasıl yapacağı konusunda Kur'an'da yeterince açıklanmayan hususları ondan öğrendiler ve dediklerine harfiyyen uydular, böylece "Resulullaha itaat edin!" ayetinin gereğini yaptılar.
Bugün Resulullah hayatta olmadığına göre, biz O'na nasıl itaat edeceğiz? Bizden sonra gelecek Müslümanlar, O'na nasıl itaat edecekler?
Müslümanlar, Kur'an'da olmayan hususlarda Resulullah'ın sünnetine uymak suretiyle O'na itaat edeceklerdir. Resulullahın sünnetini de bize, Mezhep imamları, İslâm alimleri kitaplarında bildirmişlerdir.
Kur'an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri en güzel, en doğru şekilde onlar anlamış ve kitaplarında bildirmişlerdir. Resulullaha itaat ancak bunlara uymak suretiyle olur.
Böylece, "Ben Müslümanın" diyen herkes hangi devirde yaşarsa yaşasın, "Allah'a ve Resulü'ne itaat edin" ayetinin gereğini yerine getirmiş olacaktır. Herkes kendi anladığına göre, ayetlerden ve hadislerden hüküm çıkarmaya kalkışırsa ortada din diye bir şey kalmaz.
Asırlardır, dinin emir ve yasakları İslâm alimlerinin kitaplarından nakledile nakledile gelmiştir. Bundan sonra da din sağlam olarak ancak bu yoldan devam eder. Ana yoldan çıkan, yolda kalır.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Resul-i ekrem efendimiz, bazan sabaha kadar ibadet eder, bazan da gecenin son üçte birine doğru, seher vaktinde kalkar 'Bizi öldükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun. Yeniden diriltip huzurunda toplayacak da O'dur' anlamında "Elhamdülillahillezi ahyana ba'de ma ematena ve ileyhinnüşur" diye dua ederdi.
Bazen Medine'nin berrak gökyüzüne bakarak, 'göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akıllı kimseler için ibretler bulunduğunu' dile getiren Al-i İmran suresi'nin son on bir ayetini okurdu.
Sağ tarafından başlayıp gömleğini giyer ve ilk iş olarak inci dişlerini misvaklardı. Diş temizliğini hiç ihmal etmezdi.
Abdest bozacağı yere yaklaştığı sırada 'Allahım! Her tür şeytandan (kötülüklerden ve günahlardan) sana sığınırım' anlamında "Allahümme inni euzü bike minel habsi vel habais" diye dua eder; oradan uzaklaşırken 'Allah'ım! Beni bağışlamanı dilerim' anlamında "Güfranek" derdi.
Abdest alıp teheccüd namazına başlardı. Sonuncu rekatı vitir olmak üzere üzere bazen dokuz, bazan on bir, bazan da on üç rekat namaz kılardı.
O'nun gece namazları bizimkilere hiç benzemedi. Kıyamda uzun sureler okur, kendini Rabbi'ne en yakın hissettiği yer olan secdede dakikalarca kalırdı. Canlı ve coşkulu bir ibadetten sonra, mübarek bedeni yorulduğu için yeniden istirahata çekilirdi.
Ayrıca, geceleri Baki Mezarlığı'na gider, vefat eden Eshabına dua ederdi. Çok önem verdiği bu görevi hiç ihmal etmez, hatta bazen Cebrail aleyhisselam gelip onu uyandırır, Baki'ye gitmesi gerektiğini hatırlatırdı.
Sabaha doğru müezzin, Resulullah'ın evine iki defa uğrardı. Birincisinde namaz vaktinin girdiğini haber veriri, o zaman efendimiz tekrar kalkıp sabah namazının iki rek'at sünnetini kılar, sağ tarafına uzanıp dinlenirdi.
Müezzinin ikinci gelişinde mecside çıkıp kendisini bekleyen eshabına sabah namazını kıldırırdı. Namaza başlamadan önce safların ip gibi düzgün tutulmasını tavsiye eder, bazen sahabilerin omuzuna dokunarak herkesi bir hizaya getirirdi.
Namazın hacın, zekatın ve benzeri ibadetlerin nasıl yapacağı konusunda Kur'an'da yeterince açıklanmayan hususları ondan öğrendiler ve dediklerine harfiyyen uydular, böylece "Resulullaha itaat edin!" ayetinin gereğini yaptılar.
Bugün Resulullah hayatta olmadığına göre, biz O'na nasıl itaat edeceğiz? Bizden sonra gelecek Müslümanlar, O'na nasıl itaat edecekler?
Müslümanlar, Kur'an'da olmayan hususlarda Resulullah'ın sünnetine uymak suretiyle O'na itaat edeceklerdir. Resulullahın sünnetini de bize, Mezhep imamları, İslâm alimleri kitaplarında bildirmişlerdir.
Kur'an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri en güzel, en doğru şekilde onlar anlamış ve kitaplarında bildirmişlerdir. Resulullaha itaat ancak bunlara uymak suretiyle olur.
Böylece, "Ben Müslümanın" diyen herkes hangi devirde yaşarsa yaşasın, "Allah'a ve Resulü'ne itaat edin" ayetinin gereğini yerine getirmiş olacaktır. Herkes kendi anladığına göre, ayetlerden ve hadislerden hüküm çıkarmaya kalkışırsa ortada din diye bir şey kalmaz.
Asırlardır, dinin emir ve yasakları İslâm alimlerinin kitaplarından nakledile nakledile gelmiştir. Bundan sonra da din sağlam olarak ancak bu yoldan devam eder. Ana yoldan çıkan, yolda kalır.
Bazen Medine'nin berrak gökyüzüne bakarak, 'göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akıllı kimseler için ibretler bulunduğunu' dile getiren Al-i İmran suresi'nin son on bir ayetini okurdu.
Sağ tarafından başlayıp gömleğini giyer ve ilk iş olarak inci dişlerini misvaklardı. Diş temizliğini hiç ihmal etmezdi.
Abdest bozacağı yere yaklaştığı sırada 'Allahım! Her tür şeytandan (kötülüklerden ve günahlardan) sana sığınırım' anlamında "Allahümme inni euzü bike minel habsi vel habais" diye dua eder; oradan uzaklaşırken 'Allah'ım! Beni bağışlamanı dilerim' anlamında "Güfranek" derdi.
Abdest alıp teheccüd namazına başlardı. Sonuncu rekatı vitir olmak üzere üzere bazen dokuz, bazan on bir, bazan da on üç rekat namaz kılardı.
O'nun gece namazları bizimkilere hiç benzemedi. Kıyamda uzun sureler okur, kendini Rabbi'ne en yakın hissettiği yer olan secdede dakikalarca kalırdı. Canlı ve coşkulu bir ibadetten sonra, mübarek bedeni yorulduğu için yeniden istirahata çekilirdi.
Ayrıca, geceleri Baki Mezarlığı'na gider, vefat eden Eshabına dua ederdi. Çok önem verdiği bu görevi hiç ihmal etmez, hatta bazen Cebrail aleyhisselam gelip onu uyandırır, Baki'ye gitmesi gerektiğini hatırlatırdı.
Sabaha doğru müezzin, Resulullah'ın evine iki defa uğrardı. Birincisinde namaz vaktinin girdiğini haber veriri, o zaman efendimiz tekrar kalkıp sabah namazının iki rek'at sünnetini kılar, sağ tarafına uzanıp dinlenirdi.
Müezzinin ikinci gelişinde mecside çıkıp kendisini bekleyen eshabına sabah namazını kıldırırdı. Namaza başlamadan önce safların ip gibi düzgün tutulmasını tavsiye eder, bazen sahabilerin omuzuna dokunarak herkesi bir hizaya getirirdi.
Namazın hacın, zekatın ve benzeri ibadetlerin nasıl yapacağı konusunda Kur'an'da yeterince açıklanmayan hususları ondan öğrendiler ve dediklerine harfiyyen uydular, böylece "Resulullaha itaat edin!" ayetinin gereğini yaptılar.
Bugün Resulullah hayatta olmadığına göre, biz O'na nasıl itaat edeceğiz? Bizden sonra gelecek Müslümanlar, O'na nasıl itaat edecekler?
Müslümanlar, Kur'an'da olmayan hususlarda Resulullah'ın sünnetine uymak suretiyle O'na itaat edeceklerdir. Resulullahın sünnetini de bize, Mezhep imamları, İslâm alimleri kitaplarında bildirmişlerdir.
Kur'an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri en güzel, en doğru şekilde onlar anlamış ve kitaplarında bildirmişlerdir. Resulullaha itaat ancak bunlara uymak suretiyle olur.
Böylece, "Ben Müslümanın" diyen herkes hangi devirde yaşarsa yaşasın, "Allah'a ve Resulü'ne itaat edin" ayetinin gereğini yerine getirmiş olacaktır. Herkes kendi anladığına göre, ayetlerden ve hadislerden hüküm çıkarmaya kalkışırsa ortada din diye bir şey kalmaz.
Asırlardır, dinin emir ve yasakları İslâm alimlerinin kitaplarından nakledile nakledile gelmiştir. Bundan sonra da din sağlam olarak ancak bu yoldan devam eder. Ana yoldan çıkan, yolda kalır.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın, Allahü teâlânın peygamberi olduğunu açıklayan şahidler sayılamayacak kadar çoktur. Allahü teâlâ; "Sen olmasaydın alemi yaratmazdım" buyurdu.
Bütün varlıklar, Allahü teâlânın varlığını, birliğini gösterdikleri gibi, Muhammed aleyhisselamın peygamber olduğunu ve üstünlüğünü de göstermektedirler.
Ümmetinin evliyasında hasıl olan kerametler, hep O'nun muczileridir. Çünkü kerametler, O'na tabi olanlarda, O'nun izinde gidenlerde hasıl olmaktadır. Hatta, bütün peygamberler, O'na tabi olanlarda, O'nun izinde gidenlerde hasıl olmaktadır.
Hatta, bütün peygamberler, O'nun ümmetinden olmak istedikleri için, daha doğrusu, hepsi O'nun nurundan yaratıldıkları için, O'nların mucizeleri de Muhammed aleyhisselamın mucizelerinden sayılır. Mucizeler peygamberliğin alametidir. Bunun için her peygamber mucize göstermiştir.
Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın mucizeleri, zaman bakımından üçe ayrılmıştır:
Birincisi, mübarek ruhu yaratıldığından başlıyarak peygamberliğinin bildirildiği bi'set zamanına kadar olanlardır.
İkincisi, bi'setden vefatına kadar olan zaman içindekilerdir.
Üçüncüsü, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir. Bunlardan birincilere; irhas denir.
Her biri de ayrıca, görerek veya görmeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bütün mucizeler o kadar çoktur ki, sınırlamak, saymak mümkün olmamıştır. İkinci kısımdaki mucizelerin üç bin kadar olduğu bildirilmiştir. Bunlardan meşhur olanlarını bildireceğiz.
Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kur'an-ı kerimdir. Bugüne kadar gelen bütün şairler,
Bir ayet-i kerimenin benzerini söylememişlerdir. İ'cazı ve belgatı insan sözüne benzemiyor. Yani, bir kelimesi çıkarılsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozuluyor.
Bir kelimesinin yerine koymak için, başka kelime arayanlar bulamamışlardır. Nazmı, Arab şairlerinin şiirlerine benzemiyor. Geçmişte olmuş ve gelecekte olacak nice gizli şeyleri haber vermektedir.
İşitelenler ve okuyanlar, tadına doyamıyorlar. Yorulsalar da usanmıyorlar. Okuması ve işitmesi sıkıntıları giderdiği sayısız tecrübelerle anlaşılmıştır. İşitince kalblerine denşet ve korku çökenler, bu sebepten ölenler bile görülmüştür. Nicez azılı İslâm düşmanları, Kur'an-ı kerimi dinlemekle, kalbleri yumuşamış, imana gelmişlerdir.
Birçok cansız varlık onun mucizesi olarak konuşmuştur. Mesela, Bir gün amcası Abbas'ın evine gidip onu ve evladını yanına oturttu. Üzerlerini ihramı ile örterek; "Ya Rabbi! Bu amcamı ve Ehl-i beytimi örttüğüm gibi, sen de, Cehennem ateşinden kendilerini koru?" dedi. Duvarlardan üçkere amin sesi işitildi.
Bir gün elinde senem yani put bulunan kimseye; "Put bana söylerse, iman eder misin?" buyurdu. Adam; "Ben buna elli senedir ibadet ediyorum. Bana hiçbir şey söylemedi. Sana nasıl söyler?" dedi. Muhammed aleyhisselam; "Ey put! Ben kimim?" diye sorunca; "Sen Allah'ın peygamberisin!" sesi işitildi. Putun sahibi hemen imana geldi.
Bütün varlıklar, Allahü teâlânın varlığını, birliğini gösterdikleri gibi, Muhammed aleyhisselamın peygamber olduğunu ve üstünlüğünü de göstermektedirler.
Ümmetinin evliyasında hasıl olan kerametler, hep O'nun muczileridir. Çünkü kerametler, O'na tabi olanlarda, O'nun izinde gidenlerde hasıl olmaktadır. Hatta, bütün peygamberler, O'na tabi olanlarda, O'nun izinde gidenlerde hasıl olmaktadır.
Hatta, bütün peygamberler, O'nun ümmetinden olmak istedikleri için, daha doğrusu, hepsi O'nun nurundan yaratıldıkları için, O'nların mucizeleri de Muhammed aleyhisselamın mucizelerinden sayılır. Mucizeler peygamberliğin alametidir. Bunun için her peygamber mucize göstermiştir.
Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın mucizeleri, zaman bakımından üçe ayrılmıştır:
Birincisi, mübarek ruhu yaratıldığından başlıyarak peygamberliğinin bildirildiği bi'set zamanına kadar olanlardır.
İkincisi, bi'setden vefatına kadar olan zaman içindekilerdir.
Üçüncüsü, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir. Bunlardan birincilere; irhas denir.
Her biri de ayrıca, görerek veya görmeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bütün mucizeler o kadar çoktur ki, sınırlamak, saymak mümkün olmamıştır. İkinci kısımdaki mucizelerin üç bin kadar olduğu bildirilmiştir. Bunlardan meşhur olanlarını bildireceğiz.
Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kur'an-ı kerimdir. Bugüne kadar gelen bütün şairler,
Bir ayet-i kerimenin benzerini söylememişlerdir. İ'cazı ve belgatı insan sözüne benzemiyor. Yani, bir kelimesi çıkarılsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozuluyor.
Bir kelimesinin yerine koymak için, başka kelime arayanlar bulamamışlardır. Nazmı, Arab şairlerinin şiirlerine benzemiyor. Geçmişte olmuş ve gelecekte olacak nice gizli şeyleri haber vermektedir.
İşitelenler ve okuyanlar, tadına doyamıyorlar. Yorulsalar da usanmıyorlar. Okuması ve işitmesi sıkıntıları giderdiği sayısız tecrübelerle anlaşılmıştır. İşitince kalblerine denşet ve korku çökenler, bu sebepten ölenler bile görülmüştür. Nicez azılı İslâm düşmanları, Kur'an-ı kerimi dinlemekle, kalbleri yumuşamış, imana gelmişlerdir.
Birçok cansız varlık onun mucizesi olarak konuşmuştur. Mesela, Bir gün amcası Abbas'ın evine gidip onu ve evladını yanına oturttu. Üzerlerini ihramı ile örterek; "Ya Rabbi! Bu amcamı ve Ehl-i beytimi örttüğüm gibi, sen de, Cehennem ateşinden kendilerini koru?" dedi. Duvarlardan üçkere amin sesi işitildi.
Bir gün elinde senem yani put bulunan kimseye; "Put bana söylerse, iman eder misin?" buyurdu. Adam; "Ben buna elli senedir ibadet ediyorum. Bana hiçbir şey söylemedi. Sana nasıl söyler?" dedi. Muhammed aleyhisselam; "Ey put! Ben kimim?" diye sorunca; "Sen Allah'ın peygamberisin!" sesi işitildi. Putun sahibi hemen imana geldi.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Bir gün Resulullahın yanına İki gözü ama bir kimse gelip; "Ya Resulallah! Dua et, gözlerim açılsın" dedi. Efendimiz, merhamet buyurup; kusursuz bir abdest almasını, sonra;
"Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselamı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim peygamberim hazret-i Muhammed! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana şefaatçı eyle! O'nun hürmetine duamı kabul et" duasını okumasını söyledi.
Adam, abdest alıp dua edince, gözleri açıldı. Bu duayı Müslümanlar, her zaman okumuşlar ve dileklerine kavuşmuşlardır.
Bir kadın, hediye olarak bal gönderdi. Balık kabul edip boş kabı geri gönderdi. Allahü teâlânın kudreti ile, kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek; "Ya Resulallah! Günahım nedir?" Hediyemi niçin kabul etmediniz?" dedi. "Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü teâlânın hediyene verdiği berekettir" buyurdu.
Kadın sevinerek, balı evine götürdü. Çoluk-çocuğu ile aylarca yerdiler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak balı başka kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu Resulullah'a haber verdiler. "Gönderdiğim kabda kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi" buyurdu.
Ümmetinden çok kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve sahabeden olan Ümmü Hiram ismindeki hanımın gazada bulunacağını haber verdi. Hazret-i Osman halife iken Müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harb ettiler. Bu hanım da beraber idi. Orada şehid oldu.
Hazret-i Muaviye'ye; "Bir gün ümmetimin üzerine hakim olursan, iyilik yapanlara mükafat et! Kölük edenleri de af eyle!" buyurdu.
Hazret-i Muaviye, hazret-i Ömer ve hazret-i Osman zamanlarında Şam'da yirmi senelik valilik, sonra yirmi sene de halifelik yaptı.
Abdullah ibni Abbas'ın annesine bakıp; "Senin bir oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir!" buyurdu. Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikamet okuyup, mübarek tükürüğünden ağzına sürdü.
İsmini Abdullah koyup, annesinin kucağına verdi; "Halifelerin babasını al, götür!" buyurdu. Çocuğun babası olan hazret-i Abbas, bunu işitip, gelip sorunca; "Evet, böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onlar arasında Seffah, Mehdi ve İsa aleyhisselamla namaz kılan bir kimse bulunacaktır" buyurdu. Abbasi devletinin başına çok halifeler geldi. Bunların hepsi Abdullah bin Abbas'ın soyundan oldu.
Amcasının oğlu Abdullah bin Abbas'ın alnına mübarek elini koyup; "Ya Rabbi! Bunu dinde derin alim yap, hikmet sahibi eyle! Kur'an-ı kerimin bilgilerini kendisine ihsan eyle!" buyurdu.
Abdullah bin Abbas, bundan sonra bütün ilimlerde ve bilhassa tefsir, hadis ve fıkıh bilgilerinde zamanın bir tanesi oldu. Sahabe ve Tabiin her şeyi bundan öğrenirdi. Tercüman-ül-Kur'an, Bahr-ül-ilim ve Reis-ül-münfessirin isimleriyle meşhur oldu. İslâm memleketleri bunun talebeleri ile doldu.
"Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselamı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim peygamberim hazret-i Muhammed! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana şefaatçı eyle! O'nun hürmetine duamı kabul et" duasını okumasını söyledi.
Adam, abdest alıp dua edince, gözleri açıldı. Bu duayı Müslümanlar, her zaman okumuşlar ve dileklerine kavuşmuşlardır.
Bir kadın, hediye olarak bal gönderdi. Balık kabul edip boş kabı geri gönderdi. Allahü teâlânın kudreti ile, kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek; "Ya Resulallah! Günahım nedir?" Hediyemi niçin kabul etmediniz?" dedi. "Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü teâlânın hediyene verdiği berekettir" buyurdu.
Kadın sevinerek, balı evine götürdü. Çoluk-çocuğu ile aylarca yerdiler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak balı başka kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu Resulullah'a haber verdiler. "Gönderdiğim kabda kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi" buyurdu.
Ümmetinden çok kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve sahabeden olan Ümmü Hiram ismindeki hanımın gazada bulunacağını haber verdi. Hazret-i Osman halife iken Müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harb ettiler. Bu hanım da beraber idi. Orada şehid oldu.
Hazret-i Muaviye'ye; "Bir gün ümmetimin üzerine hakim olursan, iyilik yapanlara mükafat et! Kölük edenleri de af eyle!" buyurdu.
Hazret-i Muaviye, hazret-i Ömer ve hazret-i Osman zamanlarında Şam'da yirmi senelik valilik, sonra yirmi sene de halifelik yaptı.
Abdullah ibni Abbas'ın annesine bakıp; "Senin bir oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir!" buyurdu. Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikamet okuyup, mübarek tükürüğünden ağzına sürdü.
İsmini Abdullah koyup, annesinin kucağına verdi; "Halifelerin babasını al, götür!" buyurdu. Çocuğun babası olan hazret-i Abbas, bunu işitip, gelip sorunca; "Evet, böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onlar arasında Seffah, Mehdi ve İsa aleyhisselamla namaz kılan bir kimse bulunacaktır" buyurdu. Abbasi devletinin başına çok halifeler geldi. Bunların hepsi Abdullah bin Abbas'ın soyundan oldu.
Amcasının oğlu Abdullah bin Abbas'ın alnına mübarek elini koyup; "Ya Rabbi! Bunu dinde derin alim yap, hikmet sahibi eyle! Kur'an-ı kerimin bilgilerini kendisine ihsan eyle!" buyurdu.
Abdullah bin Abbas, bundan sonra bütün ilimlerde ve bilhassa tefsir, hadis ve fıkıh bilgilerinde zamanın bir tanesi oldu. Sahabe ve Tabiin her şeyi bundan öğrenirdi. Tercüman-ül-Kur'an, Bahr-ül-ilim ve Reis-ül-münfessirin isimleriyle meşhur oldu. İslâm memleketleri bunun talebeleri ile doldu.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Hicretin üçüncü senesinde, Resul aleyhisselam Kattan gazvesinde bir ağaç dibinde yalnız yatarken, Dasür isminde bir pehlivan kafir, elinde kılıçla gelip; "Seni benden kim kurtarır?" dedi. Resulullah; "Allahü teâlâ kurtarır" buyurdu. Cebrail aleyhisselam insan şeklinde görünüp, kafirin göğsüne vurdu. Yıkılıp kılıç elinden düştü. Resul alehisselam, kılıcı eline alıp; "Seni benden kim kurtarır?" buyurdu. "Beni kurtaracak senden daha hayırlı kimse yoktur" diye yalvardı. Af buyurup serbest bıraktı. İmana gelip, çok kimsenin imana gelmesine sebeb oldu.
Sevgili Peygamberimizin hizmetçilerinden Enes bin Malik'e; "Ya Rabbi! Bunun malını ve çocufklarını çok, ömrünü uzun, günahlarını af eyle!" duasını yaptı.
Zaman geçtikçe malları-mülkleri çoğaldı. Ağaçları, bağları her sene meyve verdi. Çok fazla çocuğ oldu. Yüz on sene yaşadı. Ömrünün sonunda; "Ya Rabbi! Habibinin benim için yaptığı dualardan üçünü kabul ettin, ihsan ettin! Dördüncüsü olan günahlarımın affedilmesi acaba nasıl olacak" deyince; "Dördüncüsünü de kabul ettim. Hatırını hoş tut!" sesini işitti.
Resul alehisselam, bir gün abdest alıp, mestlerinden birini giyip, ikincisine elini uzatırken, bir kuş mesti kapıp havada silkti. İçinden küçük bir yılan düştü. Sonra kuş, mesti yere bıraktı. Bu günden sonra, ayakkabı giyerken önce silkelemek sünnet oldu.
Sahabeden Enes bin Malik'de, Resulullah'ın mübarek yüzünü sildiği bir mendili vardı. Enes, bununla yüzünü siler, kirlendiği zaman, ateşe bırakırdı. Kirleri yanar, mendil yanmaz, tertemiz olurdu.
Uhud gazasında, Ebu Katade'nin bir gözü çıkıp yanağı üzerine düştü. Resulullah'a getirdiler. Mübarek eli ile gözünü yerine koyup; "Ya Rabbi! Gözünü güzel eyle!" buyurdu. Bu gözü, diğerinden güzel oldu. Ondan daha kuvvetli görürdü.
Ebu Katade'nin torunlarından biri, halife Ömer bin Abdülaziz'in yanına gelmişti. "Sen kimsin?" dedi. Bir beyt okuyarak, Resulullah'ın mübarek eli ile gözünü yerine koymuş olduğu zatın torunu olduğunu bildirdi. Halife, bu beytleri işitince, kendisine, ziyade ikram ve ihsanda bulundu.
Resul-i ekrem efendimiz, bir çayırda giderken, üçkere; "Ya Resulallah!" sesini işitti. O tarafa bakıp, bağlı bir geyik gördü. Yanında bir adam uyuyordu. Geyiğe istediğini sorunca; "Bu avcı beni avladı. Karşıdaki tepede iki yavrum var. Beni salıver! Gidip, onları doyurup geleyim" dedi.
Resul aleyhisselam; "Sözünde durup gelir misin?" buyurdu. Geyik; "Allah için söz veriyorum, gelmezsem Allah'ın azabı benim üzerime olsun" dedi. Adam uyanıp; "Ya Resulallah! Bir emrin mi var?" dedi.
Peygamber efendimiz de; "Bu geyiği azad et!" buyurdu. Adam, geyiğin ipini çözüp bıraktı. Geyik; "Eşhedü en la ilahe illallah ve enneke Resulullah" dedi ve gitti.
Sevgili Peygamberimizin hizmetçilerinden Enes bin Malik'e; "Ya Rabbi! Bunun malını ve çocufklarını çok, ömrünü uzun, günahlarını af eyle!" duasını yaptı.
Zaman geçtikçe malları-mülkleri çoğaldı. Ağaçları, bağları her sene meyve verdi. Çok fazla çocuğ oldu. Yüz on sene yaşadı. Ömrünün sonunda; "Ya Rabbi! Habibinin benim için yaptığı dualardan üçünü kabul ettin, ihsan ettin! Dördüncüsü olan günahlarımın affedilmesi acaba nasıl olacak" deyince; "Dördüncüsünü de kabul ettim. Hatırını hoş tut!" sesini işitti.
Resul alehisselam, bir gün abdest alıp, mestlerinden birini giyip, ikincisine elini uzatırken, bir kuş mesti kapıp havada silkti. İçinden küçük bir yılan düştü. Sonra kuş, mesti yere bıraktı. Bu günden sonra, ayakkabı giyerken önce silkelemek sünnet oldu.
Sahabeden Enes bin Malik'de, Resulullah'ın mübarek yüzünü sildiği bir mendili vardı. Enes, bununla yüzünü siler, kirlendiği zaman, ateşe bırakırdı. Kirleri yanar, mendil yanmaz, tertemiz olurdu.
Uhud gazasında, Ebu Katade'nin bir gözü çıkıp yanağı üzerine düştü. Resulullah'a getirdiler. Mübarek eli ile gözünü yerine koyup; "Ya Rabbi! Gözünü güzel eyle!" buyurdu. Bu gözü, diğerinden güzel oldu. Ondan daha kuvvetli görürdü.
Ebu Katade'nin torunlarından biri, halife Ömer bin Abdülaziz'in yanına gelmişti. "Sen kimsin?" dedi. Bir beyt okuyarak, Resulullah'ın mübarek eli ile gözünü yerine koymuş olduğu zatın torunu olduğunu bildirdi. Halife, bu beytleri işitince, kendisine, ziyade ikram ve ihsanda bulundu.
Resul-i ekrem efendimiz, bir çayırda giderken, üçkere; "Ya Resulallah!" sesini işitti. O tarafa bakıp, bağlı bir geyik gördü. Yanında bir adam uyuyordu. Geyiğe istediğini sorunca; "Bu avcı beni avladı. Karşıdaki tepede iki yavrum var. Beni salıver! Gidip, onları doyurup geleyim" dedi.
Resul aleyhisselam; "Sözünde durup gelir misin?" buyurdu. Geyik; "Allah için söz veriyorum, gelmezsem Allah'ın azabı benim üzerime olsun" dedi. Adam uyanıp; "Ya Resulallah! Bir emrin mi var?" dedi.
Peygamber efendimiz de; "Bu geyiği azad et!" buyurdu. Adam, geyiğin ipini çözüp bıraktı. Geyik; "Eşhedü en la ilahe illallah ve enneke Resulullah" dedi ve gitti.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Resulullah efendimiz, bir gün kızı hazret-i Fatıma'nın evine uğrayıp durumlarını sordu. Hz. Fatıma ; "Babacığım! Üç günden ber yavrularımla bir şey yiyip içmedik. Açlığa sabrediyoruz. Benim ki mühim değil. Fakat Hasen ve Hüseyn'in durumu beni çok üzüyor" diye cevap verdi.
Bunun üzerine Server-i alem efendimiz; "Ey Fatıma! Canım kızım! Sen üç günden beri açsın. Ben ise dört gündür acım" buyurdular. Mübarek torunları Hz. Hasen ve Hüseyn'in aç olmalarına çok üzüldüler...
Hz. Ali çalışıp kazanarak mübarek torunlara bir şeyler almak ve onları doyurmak için yola çıktı. Medine'den dışarı çıktıkları sırada bir kuyu başında develerini sulamaya çalışan bir köylü gördüler.
Yanına yaklaşıp; "Ey arabi! Develerini ücretle sulatmak için birisine ihtiyacın var mı?" buyurdular. Köylü, "Evet. Ben de böyle birini arıyordum. İstersen gel, develerimi sula! Çektiğin her kova için üç hurma veririm" dedi.
Hz. Ali kabul buyurup suyu çekmeğe başladı. Dokuz kova çıkarmıştı ki, kovanın ipi birden kopuverdi ve kova kuyunun içinde kaldı. Bunu gören köylü, hiddetle yerinden kalkıp, Hz. Ali 'nin yüzüne eliyle vurmak talihsizliğinden bulundu.
Sonra sekiz kova suyun karşılığında yirmi dört hurma verdi. Buna oldukça üzülen Hz. Ali ellerini kuyuya uzattı. İçindeki kovayı alıp kuyunun başına koydu ve oradan ayrıldı.
Köylü hayretinden dona kalmıştı! Eli bu kadar derin kuyunun dibine nasıl yetişmişti?!. Yoksa, bu zat, geleceği bildirilen dinin bir mensubu mu idi? Bu düşünceler içinde hayrete düşen köylü; "Onun, Peygamberi,hak peygamberdir. İnandım!" dedi.
Biraz önce gösterdiği cür'ete, işlediği büyük cinayete pişman oldu. "Böyle bir kimseye kalkan eller kesilmeli, kemikleri kırılmalıdır" diyerek bir eline kılıcını alıp, bileğine hızla indirdi... İstediği olmuştu.
Pek büyük bir acı duymuştu ama, artık kalbi rahattı. Kesilen elini diğer eline alıp, doğru Mescid-i Nebi'ye geldi. Eshab-ı kiramdan, Peygamberlerinin nerede olduğunu sordu. Kerimesine gittiğini bildirdiler. Hazret-i Fatıma'nın evini öğrenip gitti:
O sırada Peygamber efendimiz, torunları hazret-i Hasen ve hazret-i Hüseyn'i mübarek dizlerine oturtmuş getirdiği hurmaları yediriyordu.
Köylü, yaptığı hatanın büyüklüğünü düşündükçe çıldıracak gibi oluyor, gözlerinden çeşme gibi yaşlar döküyordu.
Bu hal üzere hazret-i Fatıma'nın evine geldi ve kapıyı çaldı. İçerden Alemlerin Efendisi nur saçarak bir güneş gibi dışarı çıktılar. Köylü, Efendimizi görür görmez, "İnandım, sen Allah'ın Resulüsün! Yaptığıma pişman oldum, beni affet ya Resulallah!" diyerek yalvardı.
Sevgili Peygamberimiz; "Elini niçin kestin?" diye sorunca; "Sana inanmış mübarek yüze vuran bu eli taşımaktan haya ettiğim için!.. Canım sana feda olsun ya Resulallah!" dedi.
Merhamet deryası sevgili Peygamberimiz, köylünün elinden, kopuk eli alıp "Bismillahirrahmanirrahim" diyerek, kanlar akan bileğine bitiştirdi. El, Allahü teâlânın izniyle, Peygamber efendimizin bir mucizesi olarak eski haline geldi. Allahü teâlâ herşeye kadirdir, herşeye gücü yeter.
Bunun üzerine Server-i alem efendimiz; "Ey Fatıma! Canım kızım! Sen üç günden beri açsın. Ben ise dört gündür acım" buyurdular. Mübarek torunları Hz. Hasen ve Hüseyn'in aç olmalarına çok üzüldüler...
Hz. Ali çalışıp kazanarak mübarek torunlara bir şeyler almak ve onları doyurmak için yola çıktı. Medine'den dışarı çıktıkları sırada bir kuyu başında develerini sulamaya çalışan bir köylü gördüler.
Yanına yaklaşıp; "Ey arabi! Develerini ücretle sulatmak için birisine ihtiyacın var mı?" buyurdular. Köylü, "Evet. Ben de böyle birini arıyordum. İstersen gel, develerimi sula! Çektiğin her kova için üç hurma veririm" dedi.
Hz. Ali kabul buyurup suyu çekmeğe başladı. Dokuz kova çıkarmıştı ki, kovanın ipi birden kopuverdi ve kova kuyunun içinde kaldı. Bunu gören köylü, hiddetle yerinden kalkıp, Hz. Ali 'nin yüzüne eliyle vurmak talihsizliğinden bulundu.
Sonra sekiz kova suyun karşılığında yirmi dört hurma verdi. Buna oldukça üzülen Hz. Ali ellerini kuyuya uzattı. İçindeki kovayı alıp kuyunun başına koydu ve oradan ayrıldı.
Köylü hayretinden dona kalmıştı! Eli bu kadar derin kuyunun dibine nasıl yetişmişti?!. Yoksa, bu zat, geleceği bildirilen dinin bir mensubu mu idi? Bu düşünceler içinde hayrete düşen köylü; "Onun, Peygamberi,hak peygamberdir. İnandım!" dedi.
Biraz önce gösterdiği cür'ete, işlediği büyük cinayete pişman oldu. "Böyle bir kimseye kalkan eller kesilmeli, kemikleri kırılmalıdır" diyerek bir eline kılıcını alıp, bileğine hızla indirdi... İstediği olmuştu.
Pek büyük bir acı duymuştu ama, artık kalbi rahattı. Kesilen elini diğer eline alıp, doğru Mescid-i Nebi'ye geldi. Eshab-ı kiramdan, Peygamberlerinin nerede olduğunu sordu. Kerimesine gittiğini bildirdiler. Hazret-i Fatıma'nın evini öğrenip gitti:
O sırada Peygamber efendimiz, torunları hazret-i Hasen ve hazret-i Hüseyn'i mübarek dizlerine oturtmuş getirdiği hurmaları yediriyordu.
Köylü, yaptığı hatanın büyüklüğünü düşündükçe çıldıracak gibi oluyor, gözlerinden çeşme gibi yaşlar döküyordu.
Bu hal üzere hazret-i Fatıma'nın evine geldi ve kapıyı çaldı. İçerden Alemlerin Efendisi nur saçarak bir güneş gibi dışarı çıktılar. Köylü, Efendimizi görür görmez, "İnandım, sen Allah'ın Resulüsün! Yaptığıma pişman oldum, beni affet ya Resulallah!" diyerek yalvardı.
Sevgili Peygamberimiz; "Elini niçin kestin?" diye sorunca; "Sana inanmış mübarek yüze vuran bu eli taşımaktan haya ettiğim için!.. Canım sana feda olsun ya Resulallah!" dedi.
Merhamet deryası sevgili Peygamberimiz, köylünün elinden, kopuk eli alıp "Bismillahirrahmanirrahim" diyerek, kanlar akan bileğine bitiştirdi. El, Allahü teâlânın izniyle, Peygamber efendimizin bir mucizesi olarak eski haline geldi. Allahü teâlâ herşeye kadirdir, herşeye gücü yeter.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Resulullah efendimiz bir gün Hakem bin Ebul Asın yanından geçti. Hakem, Resulullahın arkasından vücudunu, elini, kolunu oynatarak alay etti.
Resulullah Onun bu halini nübüvvet nuruyla gördü ve "O şekilde kalasın" buyurdu. O anda Hakem bin Ebul Asın vücudunu bir titreme aldı ve ömrünün sonuna kadar o titremeden kurtulamadı.
* * *
Resulullah efendimiz cinnilerin de peygamberi idi. Onları da tebliğ de bulunurdu. Bir gece teheccüd ile meşgul olup Kur'an-ı kerim okuken, Nusaybin cinlerinden yedi cin oraya uğradılar. Resulullahın okuduğu Kur'an-ı kerim ayetlerini işittiler.
Bir müddet sonra Nusaybin cinlerinden kalabalık bir toplulukla gelip Mekkenin yukarısına indiler. Onlardan birisi, Resulullahın huzuruna geldi. Resulullah eshabı ile oturuyordu. Eshab-ı kirama kalbinde zerre kadar korku bulunmayan kim benimle gelir buyurdu. Abdüllah bin Mes'ud ayağa kalktı ve Resulullahın hurma nebiziyle dolu olan matarasını su dolu zan ederek aldı.
Birlikde Mekkenin yukarısına gittiler. Resulullah bir çizgi çizip: Ey Abdüllah, bu çizginin içinden dışarı çıkma ve hiçbir şöyden korkma buyurdu. Abdüllah ibni Mes'ud şöyle anlatmıştır:
O çizginin içinde oturdum. Uzakda bir topluluk vardı. Resulullah onlara yaklaşınca ayağa kalktılar, hürmet gösterdiler. Resulullah sabaha kadar onların arasında kaldı. Sonra benim yanıma geldi ve çok bekledin ya Abdüllah buyurdu. Nasıl beklemiyeyim ki ya Resulallah. Dünya ve ahıret saadeti senin emrine uymağa bağlıdır, dedim.
Sonra o kalabalık arasından iki kişi Resulullahın yanına geldi. Resulullah onlara, "Niçin geldiniz ki, sizin işinizi hallettim," buyurdu.
Dediler ki, ya Resulallah! Sabah namazını seninle birlikte kılmak istiyoruz, onun için geldik. Bunun üzerine Resulullah bana yanında su var mı buyurdu. Getirdiler onunla abdest aldı.
Onlar kimlerdir diye sordum. Nusaybin cinleridirler. Müslüman oldular. Bazı ihtilafları vardı. Hallettim. Kendilerine yiyecek ta'yin edilmesini istediler. Kemikleri kendileri için, tezeği de hayvanları için yiyecek olarak bildirdim, buyurdu.
Bu hadiseden sonra kemikle ve tezek ile taharetlenmeyi yasakladı.
* * *
Abdüllah ibni Mes'ud hazretleri anlatır: Bir gece Resulullah elimden tutup, beni Mekkenin bir vadisine götürdü. Beni bir yere oturtdu. Kendisi uykuya daldı. Birden bire beyaz elbiseli bazı kimseler geldi. O kadar güzel idiler ki, anlatılamaz. Dediler ki: Gözleri uykuda iken, kalbimin uyanık olması hali, bu peygamberden başka hiçbir kimseye verilmemiştir. Bu peygamberin da'vetini kabul etmek, bir saray yapdırıp, çok güzel yemekler hazırlatan ve herkesi da'vet eden padişahın da'vetini kabul etmeye benzer. Da'veti kabul edip, ziyafetden yiyip içenler sultana yakın ve kıymetli oldular. Kabul etmeyenleri ise azarlayıp cezalandırır. Bunları konuştukdan sonra gittiler. Resulullah uyandı. Buyurdu ki: Onlar melekler idiler. Söyledikleri misal şu idi: Allahü teâlâ Cenneti yarattı. İnsanları ona da'vet eidi. Bu da'veti kabul edenler Cennet ni'metlerine kavuşurlar ve Allahü teâlâ katında kıymetli olurlar. Daveti kabul etmeyenler ceza ve azap görürler.
Resulullah Onun bu halini nübüvvet nuruyla gördü ve "O şekilde kalasın" buyurdu. O anda Hakem bin Ebul Asın vücudunu bir titreme aldı ve ömrünün sonuna kadar o titremeden kurtulamadı.
* * *
Resulullah efendimiz cinnilerin de peygamberi idi. Onları da tebliğ de bulunurdu. Bir gece teheccüd ile meşgul olup Kur'an-ı kerim okuken, Nusaybin cinlerinden yedi cin oraya uğradılar. Resulullahın okuduğu Kur'an-ı kerim ayetlerini işittiler.
Bir müddet sonra Nusaybin cinlerinden kalabalık bir toplulukla gelip Mekkenin yukarısına indiler. Onlardan birisi, Resulullahın huzuruna geldi. Resulullah eshabı ile oturuyordu. Eshab-ı kirama kalbinde zerre kadar korku bulunmayan kim benimle gelir buyurdu. Abdüllah bin Mes'ud ayağa kalktı ve Resulullahın hurma nebiziyle dolu olan matarasını su dolu zan ederek aldı.
Birlikde Mekkenin yukarısına gittiler. Resulullah bir çizgi çizip: Ey Abdüllah, bu çizginin içinden dışarı çıkma ve hiçbir şöyden korkma buyurdu. Abdüllah ibni Mes'ud şöyle anlatmıştır:
O çizginin içinde oturdum. Uzakda bir topluluk vardı. Resulullah onlara yaklaşınca ayağa kalktılar, hürmet gösterdiler. Resulullah sabaha kadar onların arasında kaldı. Sonra benim yanıma geldi ve çok bekledin ya Abdüllah buyurdu. Nasıl beklemiyeyim ki ya Resulallah. Dünya ve ahıret saadeti senin emrine uymağa bağlıdır, dedim.
Sonra o kalabalık arasından iki kişi Resulullahın yanına geldi. Resulullah onlara, "Niçin geldiniz ki, sizin işinizi hallettim," buyurdu.
Dediler ki, ya Resulallah! Sabah namazını seninle birlikte kılmak istiyoruz, onun için geldik. Bunun üzerine Resulullah bana yanında su var mı buyurdu. Getirdiler onunla abdest aldı.
Onlar kimlerdir diye sordum. Nusaybin cinleridirler. Müslüman oldular. Bazı ihtilafları vardı. Hallettim. Kendilerine yiyecek ta'yin edilmesini istediler. Kemikleri kendileri için, tezeği de hayvanları için yiyecek olarak bildirdim, buyurdu.
Bu hadiseden sonra kemikle ve tezek ile taharetlenmeyi yasakladı.
* * *
Abdüllah ibni Mes'ud hazretleri anlatır: Bir gece Resulullah elimden tutup, beni Mekkenin bir vadisine götürdü. Beni bir yere oturtdu. Kendisi uykuya daldı. Birden bire beyaz elbiseli bazı kimseler geldi. O kadar güzel idiler ki, anlatılamaz. Dediler ki: Gözleri uykuda iken, kalbimin uyanık olması hali, bu peygamberden başka hiçbir kimseye verilmemiştir. Bu peygamberin da'vetini kabul etmek, bir saray yapdırıp, çok güzel yemekler hazırlatan ve herkesi da'vet eden padişahın da'vetini kabul etmeye benzer. Da'veti kabul edip, ziyafetden yiyip içenler sultana yakın ve kıymetli oldular. Kabul etmeyenleri ise azarlayıp cezalandırır. Bunları konuştukdan sonra gittiler. Resulullah uyandı. Buyurdu ki: Onlar melekler idiler. Söyledikleri misal şu idi: Allahü teâlâ Cenneti yarattı. İnsanları ona da'vet eidi. Bu da'veti kabul edenler Cennet ni'metlerine kavuşurlar ve Allahü teâlâ katında kıymetli olurlar. Daveti kabul etmeyenler ceza ve azap görürler.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Zübab bin Haris hazretleri anlatır:
Caliyyet zamanında bir putum vardı, ona tapardım. Cinden de bir dostum vardı. Arablar arasındaki hadiseleri bana haber verirdi. Bir gün o putun önünde uyumuştum. Aniden cin dostum geldi ve bana,
- Ey Zübab! Ey Zübab, dinle hayret verici haberi! Muhammed "aleyhisselam" bir kitabla peygamber olarak gönderildi. Mekkede insanları da'vet ediyor. Da'vetini kabul etmiyorlar. O doğru sözlüyor, yalan söylemiyor, dedi.
Bu sözleri işitince hayret ettim. Kavmime haber vereyim diye dışarı çıktım. O sırada aniden bir kimse geldi ve Muhammed aleyhisselamın peygamberliği ile alakalı haberi getirdi. Tapmakta olduğum putu kırdım. Bir deveye binip, Resulullahın huzuruna gitmek üzere yola çıktım. Huzuruna varıp mubarek yüzünü gördüm. O zamana kadar ömrümde böyle güzel bir yüz görmemiştim. Mubarek yüzünde nur saçılıyordu. Yanına yaklaşdım. Bana, "Niçin, geldin, ya Zübab!" buyurdu. Ne emir buyurursanız tutayım diye geldim, dedim.
Bana memleketimde kırdığım putumdan ve cinnimden haber verdi. Putu kırdığım ve cinnin bana haber getirdiği günü söyledi. Ben "Eşhedü enneke Resulullah" (şehadet ederim sen Allahın resulüsün) dedim. Önce Eşhedü en la ilahe illallah de sonra Eşhedü enneke Resulullah de buyurdu.
* * *
Mazin bin el-adube şöyle anlatır:
Kavmimizin bir putu vardı. Herkes ona tapardı. Bir gün o putun önünde bir kurban kestim. Putun içinden: "Ey Mazin! Beni dinle, memnun kalırsın. Hak zuhur etti, açığa çıkdı. Şer kayboldu. Allahü teâlâ bir Peygamber ile dinini gönderdi. Taşları, yontulan putları terket ki, Cehennem ateşinden kurtulasın."
Bu sesten korktum. Kendi kendime büyük bir iş olacak dedim. Birkaç gün sonra o putun önünde bir kurban daha kesdim. Yine putun içinden bir ses geldi. Şöyle diyordu:
"Bana gel de herkesin bildiği şeyleri duyasın. Bir Peygamber vahy ile gönderildi. Yakacağı taş olan Cehennem ateşinden kurtulmak için Ona iman et."
Kendi kendime bu beni ikaz eden bir haberdir, dedim. Aradan günler geçti. Bir gün bize bir kimse geldi. O kimseden haber sordum. Dedi ki, "Mekkede Kureyş kabilesinden bir zat Peygamber olduğunu söylüyor, ismi Ahmeddir. Her kime rastlasam Allahü teâlânın da'vetcisine iman ediniz diyor," dedi. Kendi kendime putun içinden işittiğim haber budur dedim. Kalkıp putu parçaladım.
Mekkeye gitmek üzere yola çıktım. Resulullahın huzuruna varıp Müslüman olmakla şereflendim. Ben gece gündüz nefsinin arzuları peşinde koşan, şarab içen fahişe kadınlarla düşüp kalkan bir kimse idim. Nice seneler kıtlık ve zillet, şiddetli sıkıntı içinde yaşardım. Mallarım hep helak olurdu. Oğlum olmazdı. Resulullahdan bu kötülüklerden soğuyup uzaklaşmam için dua istedim. Benim için şöyle dua etti:
"Allahım! Onu kötü işlerden kurtarıp, Kur'an-ı kerim okuyucu eyle. Haramla meşguliyyetini halal ile meşguliyyete çevir. Ona şerab yerine halal içecekler nasib eyle. Fuhşdan kurtar, iffet nasib eyle. Nefsine uymakdan kurtar, haya ihsan et ve ona salih bir evlad ver."
Allahü teâlâ benim için yapılan bu duaları kabul buyurdu.
Bu kimse bir mescid yaptırdı ve o mescidde ibadet ederdi. Zulme uğrayan her kim o mescidde üç gün ibadet yapıp, kendine zulmeden zalime beddua eylese o zalim kısa zamanda helak olurdu veya baras hastalığına yakalanırdı. O mescide Muberris denirdi.
Caliyyet zamanında bir putum vardı, ona tapardım. Cinden de bir dostum vardı. Arablar arasındaki hadiseleri bana haber verirdi. Bir gün o putun önünde uyumuştum. Aniden cin dostum geldi ve bana,
- Ey Zübab! Ey Zübab, dinle hayret verici haberi! Muhammed "aleyhisselam" bir kitabla peygamber olarak gönderildi. Mekkede insanları da'vet ediyor. Da'vetini kabul etmiyorlar. O doğru sözlüyor, yalan söylemiyor, dedi.
Bu sözleri işitince hayret ettim. Kavmime haber vereyim diye dışarı çıktım. O sırada aniden bir kimse geldi ve Muhammed aleyhisselamın peygamberliği ile alakalı haberi getirdi. Tapmakta olduğum putu kırdım. Bir deveye binip, Resulullahın huzuruna gitmek üzere yola çıktım. Huzuruna varıp mubarek yüzünü gördüm. O zamana kadar ömrümde böyle güzel bir yüz görmemiştim. Mubarek yüzünde nur saçılıyordu. Yanına yaklaşdım. Bana, "Niçin, geldin, ya Zübab!" buyurdu. Ne emir buyurursanız tutayım diye geldim, dedim.
Bana memleketimde kırdığım putumdan ve cinnimden haber verdi. Putu kırdığım ve cinnin bana haber getirdiği günü söyledi. Ben "Eşhedü enneke Resulullah" (şehadet ederim sen Allahın resulüsün) dedim. Önce Eşhedü en la ilahe illallah de sonra Eşhedü enneke Resulullah de buyurdu.
* * *
Mazin bin el-adube şöyle anlatır:
Kavmimizin bir putu vardı. Herkes ona tapardı. Bir gün o putun önünde bir kurban kestim. Putun içinden: "Ey Mazin! Beni dinle, memnun kalırsın. Hak zuhur etti, açığa çıkdı. Şer kayboldu. Allahü teâlâ bir Peygamber ile dinini gönderdi. Taşları, yontulan putları terket ki, Cehennem ateşinden kurtulasın."
Bu sesten korktum. Kendi kendime büyük bir iş olacak dedim. Birkaç gün sonra o putun önünde bir kurban daha kesdim. Yine putun içinden bir ses geldi. Şöyle diyordu:
"Bana gel de herkesin bildiği şeyleri duyasın. Bir Peygamber vahy ile gönderildi. Yakacağı taş olan Cehennem ateşinden kurtulmak için Ona iman et."
Kendi kendime bu beni ikaz eden bir haberdir, dedim. Aradan günler geçti. Bir gün bize bir kimse geldi. O kimseden haber sordum. Dedi ki, "Mekkede Kureyş kabilesinden bir zat Peygamber olduğunu söylüyor, ismi Ahmeddir. Her kime rastlasam Allahü teâlânın da'vetcisine iman ediniz diyor," dedi. Kendi kendime putun içinden işittiğim haber budur dedim. Kalkıp putu parçaladım.
Mekkeye gitmek üzere yola çıktım. Resulullahın huzuruna varıp Müslüman olmakla şereflendim. Ben gece gündüz nefsinin arzuları peşinde koşan, şarab içen fahişe kadınlarla düşüp kalkan bir kimse idim. Nice seneler kıtlık ve zillet, şiddetli sıkıntı içinde yaşardım. Mallarım hep helak olurdu. Oğlum olmazdı. Resulullahdan bu kötülüklerden soğuyup uzaklaşmam için dua istedim. Benim için şöyle dua etti:
"Allahım! Onu kötü işlerden kurtarıp, Kur'an-ı kerim okuyucu eyle. Haramla meşguliyyetini halal ile meşguliyyete çevir. Ona şerab yerine halal içecekler nasib eyle. Fuhşdan kurtar, iffet nasib eyle. Nefsine uymakdan kurtar, haya ihsan et ve ona salih bir evlad ver."
Allahü teâlâ benim için yapılan bu duaları kabul buyurdu.
Bu kimse bir mescid yaptırdı ve o mescidde ibadet ederdi. Zulme uğrayan her kim o mescidde üç gün ibadet yapıp, kendine zulmeden zalime beddua eylese o zalim kısa zamanda helak olurdu veya baras hastalığına yakalanırdı. O mescide Muberris denirdi.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Ümmü Ma'bed anlatır: Resulullah efendimiz çadırıma uğradı. Gece çadırımda istirahat edip, uyudu. Uyanınca su istedi. Mubarek ellerini yıkadı ve ağzını çalkalayıp, suyunu çadırımın yanında bulunan bir dikenin dibine döktü.
Sabahleyin baktık ki, oradan büyük bir ağaç yetişmiş. Kocaman meyveler vermişti. Meyvelerin kokusu anber gibi, tadı şeker gibi idi. O meyveleri aç kimse yese doyar, susuz kimse yise suya kanar, hasta olan yise sıhhate kavuşurdu. Üzüntülü kimse yise neş'elenirdi. O ağacın yaprağından yiyen deve ve koyunlar hesabsız süt verirdi. Her derde deva idi. Biz o ağacın adını "mubarek ağaç" koymuştuk.
Çevredeki kabileler hastaları için onun meyvelerinden istemeye gelirlerdi. Bir seher vaktinde o ağacı yemişleri dökülmüş, yaprakları küçülmüş bir halde gördüm. Çok korktum ve üzüldüm.
Sonra Resulullahın vefat haberi geldi. Bu hadiseden sonra, aradan otuz sene geçti. Yine bir sabah vakti dışarı çıkıp bakdım ki, o ağaç kökünden budaklarına kadar diken halini almış, meyveleri yere dökülmüştü. Hazret-i Alinin şehid edildiği haberini işittik.
Bu hadiseden sonra o ağaç artık meyve vermedi. Fakat yapraklarından faydalanıyorduk. Bir gün baktım ki ağacın içinden halis kan akıyordu. Yaprakları solmuştu. Üzüntülü bir halde otururken, hazret-i Hüseyn şehid edildi diye haber getirdiler. Ondan sonra o ağaç kökünden kurudu ve belirsiz oldu.
* * *
Resulullah efendimiz hicret sırasında Ümmü Ma'bedin çadırına ulaştığında, müşrikler ne tarafa gittiğini bilemediler. O gün Ebu Kubeys dağının üzerinden bir ses işitdiler. Bazı beytler okudu. Fakat sesin sahibini göremiyorlardı. O beytlerde şöyle diyordu:
Allahü teâlâ onlara bol iyilikler versin,
Çadırına vardılar, Ümmi Ma'bedin!
İkisi hicret ettiler, Hak olan emr ile,
Muhakkak felaha erer, arkadaşı Muhammedin "aleyhisselam"!
Bu beytleri işitince Mekkeli müşrikler Resulullahın Medine tarafına gitmiş olduğunu anladılar.
Sabahleyin baktık ki, oradan büyük bir ağaç yetişmiş. Kocaman meyveler vermişti. Meyvelerin kokusu anber gibi, tadı şeker gibi idi. O meyveleri aç kimse yese doyar, susuz kimse yise suya kanar, hasta olan yise sıhhate kavuşurdu. Üzüntülü kimse yise neş'elenirdi. O ağacın yaprağından yiyen deve ve koyunlar hesabsız süt verirdi. Her derde deva idi. Biz o ağacın adını "mubarek ağaç" koymuştuk.
Çevredeki kabileler hastaları için onun meyvelerinden istemeye gelirlerdi. Bir seher vaktinde o ağacı yemişleri dökülmüş, yaprakları küçülmüş bir halde gördüm. Çok korktum ve üzüldüm.
Sonra Resulullahın vefat haberi geldi. Bu hadiseden sonra, aradan otuz sene geçti. Yine bir sabah vakti dışarı çıkıp bakdım ki, o ağaç kökünden budaklarına kadar diken halini almış, meyveleri yere dökülmüştü. Hazret-i Alinin şehid edildiği haberini işittik.
Bu hadiseden sonra o ağaç artık meyve vermedi. Fakat yapraklarından faydalanıyorduk. Bir gün baktım ki ağacın içinden halis kan akıyordu. Yaprakları solmuştu. Üzüntülü bir halde otururken, hazret-i Hüseyn şehid edildi diye haber getirdiler. Ondan sonra o ağaç kökünden kurudu ve belirsiz oldu.
* * *
Resulullah efendimiz hicret sırasında Ümmü Ma'bedin çadırına ulaştığında, müşrikler ne tarafa gittiğini bilemediler. O gün Ebu Kubeys dağının üzerinden bir ses işitdiler. Bazı beytler okudu. Fakat sesin sahibini göremiyorlardı. O beytlerde şöyle diyordu:
Allahü teâlâ onlara bol iyilikler versin,
Çadırına vardılar, Ümmi Ma'bedin!
İkisi hicret ettiler, Hak olan emr ile,
Muhakkak felaha erer, arkadaşı Muhammedin "aleyhisselam"!
Bu beytleri işitince Mekkeli müşrikler Resulullahın Medine tarafına gitmiş olduğunu anladılar.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar
Resulullah efendimiz Allahın bildirmesiyle gelecekten de haber verirdi. Hicret sırasında Resulullah efendimiz yolda iken, Büreyde-i Eslemi, kabilesinden yetmiş kişiyle Resulullahın önüne çıktı. Resulullah onu görünce, adı ile çağırdı.
Büreyde-i Eslemi, Resulullaha siz kimsiniz diye sorunca, ben Muhammed bin Abdüllahım ve Allahü teâlânın Resulüyüm, buyurdu. Bunun üzerine Büreyde-i Eslemi hemen "Eşhedü en la ilahe illallah ve enneke abdühü ve resulühü" diyerek müsliman oldu. Yanındaki yetmiş kişi de iman etmekle şereflendiler.
Resulullah, ile beraber yola devam etdiler. Medineye bir menzil mesafede bir yerde gecelediler. Sabahleyin, Büreyde-i Eslemi: Ya Resulallah! Medineye bayraksız girmemiz olmaz diyerek, sarığını çıkarıp bir mızrağın ucuna bağladı. Resulullahın önünde tutarak yürüdü. Böylece Medineye girdiler.
Resulullah buyurdu ki: "Ey Büreyde! Benden sonra Horasan şehirlerinden Zülkarneynin kurduğu Merv şehrine gideceksin. Vefatın da orada olacaktır. Kıyamet gününde şark ehlinin önderi olacaksın"
Resulullahın buyurduğu gibi oldu. Büreyde bir savaşda Merv şehrine gitti ve orada vefat etdi. Hadis alimleri demişlerdir ki, şehirler hakkında varid olan hadis-i şeriflerden en sıhhatli hadis, Büreyde hadisidir. Büreydenin kabri, Hakim ibni Amr Gaffarinin kabrinin yanındadır.
Hakim ibni Amr Gaffari Resulullahın Eshabındandır. Merve emir ve kadi olmuşdur. Hicretin ellinci senesinde vefat etmişdir. Büreyde ise hicretin altmışıncı senesinde vefat etti.
* * *
Ammar bin Huzeyme şöyle anlatmışdır: Evs ve Hazrec kabileleri arasında Ebu Amirden daha ziyade Resulullahı medh eden yoktu. Çünkü, yehudiler arasında çok bulunmuş ve onlardan Resulullahın sıfatlarını işitmişdi. O Peygamberin hicret edeceği yer Medinedir diye söylemişlerdi.
Ayrıca din aramak için Şama gitmişti. Orada da yehudilerden ve nasranilerden Resulullahın vasflarını, şeklini ve şemailini işitmişdi. Sonunda Medineye dönüp orada yerleşti. Daima millet-i hanif üzere olduğunu iddia ederdi. Resulullahın gönderilmesini bekledi. Nihayet Resulullaha Mekkede peygamberliği bildirilince bunu işitti. Fakat Mekkeye gitmedi. Resulullah Medineye hicret edince de Ebu Amirin içine bir hased ve nifak düştü.
Resulullahın yanına gidip, Ey Muhammed! Ne ile Peygamber oldun dedi. Din-i hanif üzere buyurunca, sen bu dine birşeyler karıştırmışsın, dedi. Resulullah bu dini apaçık ve tertemiz getirdim. Yehudi ve nasrani alimlerinin benim vasflarım hakkında sana bildirdikleri nereye gitti, buyurdu.
Ebu Amir, o sen değilsin, dedi. Resulullah, "Yalan söylüyorsun "deyince de, yalan söyleyen memleketinden sürülüp garib ölsün, dedi.
Bu sözleriyle Resulullahın Mekkeden Medineye gelmiş olmasını kast ediyordu. Bunun üzerine Resulullah, "Kim yalan söylüyorsa öyle olsun," buyurdu.
Sonra Ebu Amir Mekkeye gidip müşriklere tabi' oldu. Mekke fethedilince Taife kaçtı. Taif halkı müsliman olunca da Şama gitti. Orada vatanından sürülmüş ve yalnız bir halde, ölüp gitti.
Büreyde-i Eslemi, Resulullaha siz kimsiniz diye sorunca, ben Muhammed bin Abdüllahım ve Allahü teâlânın Resulüyüm, buyurdu. Bunun üzerine Büreyde-i Eslemi hemen "Eşhedü en la ilahe illallah ve enneke abdühü ve resulühü" diyerek müsliman oldu. Yanındaki yetmiş kişi de iman etmekle şereflendiler.
Resulullah, ile beraber yola devam etdiler. Medineye bir menzil mesafede bir yerde gecelediler. Sabahleyin, Büreyde-i Eslemi: Ya Resulallah! Medineye bayraksız girmemiz olmaz diyerek, sarığını çıkarıp bir mızrağın ucuna bağladı. Resulullahın önünde tutarak yürüdü. Böylece Medineye girdiler.
Resulullah buyurdu ki: "Ey Büreyde! Benden sonra Horasan şehirlerinden Zülkarneynin kurduğu Merv şehrine gideceksin. Vefatın da orada olacaktır. Kıyamet gününde şark ehlinin önderi olacaksın"
Resulullahın buyurduğu gibi oldu. Büreyde bir savaşda Merv şehrine gitti ve orada vefat etdi. Hadis alimleri demişlerdir ki, şehirler hakkında varid olan hadis-i şeriflerden en sıhhatli hadis, Büreyde hadisidir. Büreydenin kabri, Hakim ibni Amr Gaffarinin kabrinin yanındadır.
Hakim ibni Amr Gaffari Resulullahın Eshabındandır. Merve emir ve kadi olmuşdur. Hicretin ellinci senesinde vefat etmişdir. Büreyde ise hicretin altmışıncı senesinde vefat etti.
* * *
Ammar bin Huzeyme şöyle anlatmışdır: Evs ve Hazrec kabileleri arasında Ebu Amirden daha ziyade Resulullahı medh eden yoktu. Çünkü, yehudiler arasında çok bulunmuş ve onlardan Resulullahın sıfatlarını işitmişdi. O Peygamberin hicret edeceği yer Medinedir diye söylemişlerdi.
Ayrıca din aramak için Şama gitmişti. Orada da yehudilerden ve nasranilerden Resulullahın vasflarını, şeklini ve şemailini işitmişdi. Sonunda Medineye dönüp orada yerleşti. Daima millet-i hanif üzere olduğunu iddia ederdi. Resulullahın gönderilmesini bekledi. Nihayet Resulullaha Mekkede peygamberliği bildirilince bunu işitti. Fakat Mekkeye gitmedi. Resulullah Medineye hicret edince de Ebu Amirin içine bir hased ve nifak düştü.
Resulullahın yanına gidip, Ey Muhammed! Ne ile Peygamber oldun dedi. Din-i hanif üzere buyurunca, sen bu dine birşeyler karıştırmışsın, dedi. Resulullah bu dini apaçık ve tertemiz getirdim. Yehudi ve nasrani alimlerinin benim vasflarım hakkında sana bildirdikleri nereye gitti, buyurdu.
Ebu Amir, o sen değilsin, dedi. Resulullah, "Yalan söylüyorsun "deyince de, yalan söyleyen memleketinden sürülüp garib ölsün, dedi.
Bu sözleriyle Resulullahın Mekkeden Medineye gelmiş olmasını kast ediyordu. Bunun üzerine Resulullah, "Kim yalan söylüyorsa öyle olsun," buyurdu.
Sonra Ebu Amir Mekkeye gidip müşriklere tabi' oldu. Mekke fethedilince Taife kaçtı. Taif halkı müsliman olunca da Şama gitti. Orada vatanından sürülmüş ve yalnız bir halde, ölüp gitti.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Kimler çevrimiçi
Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 16 misafir