Saygıdeğer Arkadaşlar
Saygıdeğer Arkadaşlar
Son yıllarda Aponun paketlenmesi; Avrupa Birliğinin devlet politikası haline getirilmesi ve PKK içindeki ayrışma sürecinde gündeme getirilen ve malesef sözde milliyetçi veya özgürlükçü sol gruplarca da desteklenen bir tez var: Türk-Kürt İttifakı Tezi. Aslında bu azınlık yaratma projesinin bir parçası ve büyük bir kandırmacadan ibaret. Türkiyenin ulus devlet yapısı yıkılarak, yerine mozaik bir yapı oluşturulmak isteniyor. Halbuki kemalist devrimin amacı, Türkiyede tek bir ulus yaratmak ve diğer etnik grupları da Türkleştirmek, uluslaştırmaktır.
Demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi günümüz Türkiyesinin sihirli sözcükleri kullanılarak bu tez fiilen ve psikolojik olarak Türk halkına tozpembe gösterildi. Kürtçü emperyalizm ve yayılmacılık bir tarafa gizlenerek Ulus devletin temeline dinamit koyma girişimleri bilerek veya bilmeyerek sürdürüldü. Bunun üzerine bazı siyasilerin oy olma uğruna yaptığı manevralarla da Türk Milliyetçiliği, ulusçuluk anlayışı laçkalaştırıldı.
Avrupa Birliği uyum yasaları adı altında (3 Ağustosla başlayan süreç) PKK'nın silahla, DEHAP'ın da siyasal bölücülükle kazanmak istedikleri yavaş yavaş verilmeye başlandı. Bunun ilk ayağı "kürtçe eğitim" ve "idam cezalarının kaldırılmas"ı oldu. Bu durumdan itibaren PKK içindeki Avrupacı kanat egemenlik kazandı ve Amerikancı kanat eskisi otoritesini kaybetti (ideolojik değil egemenlik ayrılığı). Bugünlerde de ulus devleti parçalamak, ayrılıkçı hareketleri güçlendirmek için türlü oyunlar tezgahlanmakta, Türk halkı sindirilmeye çalışılmaktadır. PKK'ya karşı operasyonların durdurulması yönünde açıklamalar yapıldı. Türkiye'nin bir ilinde; Diyarbakır'da Nevruz kutlamaları adı altında ihanet ayyuka çıktı. 100 binlerce kişi sözde kürt devletinin bayraklarıyla(!) yani paçavralarıyla "Apo biji" sloganları altında Türk Devletine meydan okudu. Hükümetin vurdumduymazlığına bazı kurumlar ayak uydurunca gereken cevap verilemedi. Çıban gün geçtikçe büyüdü. Türk bayrağı ayaklar altına alındı, yakıldı! Teröristlerin cenazelerine belediye araçları tahsis edildi. "Gerilla yürüyor, Kürdistanı kuruyor" diye slogan atan insanlara (vatan hainlerine) müdahale bile edilmedi. Genel Kurmayın açıklamasına, devletini, namusunu şerefini satan sözde aydınlar tepki gösterdiler, ve Genel Kurmay geri adım atmaya zorlandı. Benim kanaatimce yeterince şiddetli olmayan bu Genel Kurmay açıklanmasına karşı müthiş bir kamuoyu oluşturuldu. Trabzondaki milli tepkinin (provakasyona dönüşmesinin) sorumlusu olarak Türk Milliyetçiliği ve Genel Kurmay gösterildi. Bayrak yakılmasını "iki-çocuğun işi" diye geçiştirenler Trabzondaki doğal bir tepkiden oluşan milliyetçi reflekse lanet okudular. Ne var ki Trabzo ndaki milli öfkeyi provakasyona çevirenler acaba kimlerdi?! Bu ayrı bir tartışma konusu fakat işin üzücü yanı Türk, kendi yurdunda suçlu ilan ediliyordu. Bir zamanlar Türk-İslam Ülküsü Milliyetçiliğinin teorisyenliğini yapmış olanlar ve bazı işadamları "Bu ülkeyi bitirirse Türk Milliyetçiliği ve Kürt Milliyetçiliği bitirir" dediler. Yani vatanseverlerle (Türk halkı, kemalistler) vatan hainleri aynı kefede değerlendirildi. Apo'ya sayın diyen cenahın sesi yükseldi ve Apo örgütünü İmralı'dan yönetmeye başladı. Öyle ki bebek katili Apo, İmralıdaki açıklamalarında gizliden Türk Devletini tehdit etmeyi, uyarmayı ihmal etmedi! Bütün bunlara göz yumuldu. Bunun için kullandıkları en büyük silah ise aslında bir kandırmaca ve tuzak olan: Türk-Kürt İttifakı Teziydi.
Saf ve temiz halkımız, vicdanlı Türk Milleti "Türk-Kürt kardeşliği" sözcüğünün masumiyetine kandı. Biz burda, Türk-İslam Sentezi ideolojisini de eleştirdik. Ancak ne İslam'a ne de Türklüğe garezimizden değil; olayın politik yönünden dolayı öyle düşünüyorduk. Şimdi de durum aynıdır. Elbette kendini Türk hisseden, Türk bilen ve bu ülkeye bağlı olan, toprağına bayrağına sahip çıkan, seven sayan herkes ne olursa olsun Türk'tür ve kardeşimizdir. Ancak oynanan komplo başkadır. Vatan hainleri, ısrarla "Türk'üm" deme anlayışına karşı çıkarıp ayrılık yaratmaya çalıştılar. Bu noktada biz şu ayırdımı yapmalıyız artık: 1) Kürt kökenli Türk yurttaşlar (Türk Ulsuunun bir parçası olanlar) 2) Bölücü kürtler (Türk Ulusuna düşman olanlar)
PKK'nın kurşun sıktığı 35 bin yurttaşımızın 25 bini Kürt kökenliydi ve her zaman acılarını kardeşlik şuuruyla bizler hissettik. Bu ülkeye bağlı olan Kürt kökenli ancak bölücülüğe teröre lanet kusan, bu bayrak benim" "bu ülke benim" "ben Türk'üm" diyebilen vatandaşlarımızla bizim hiçbir zaman sorunumuz olmadı ve olmayacak. Hiç bir zaman faşizan-ırkçı olarak kimseyi hakir görmeyeceğiz. Türk Ulusu çatısı altına gelen herkes bizdendir. Lâkin Türk-Kürt İttifakı Tezini ortaya atanlar bu kişiler değil, bu tezi ortaya atanlar emperyalist süper güçlerin taşeronları veya işbirlikçileri olan Bölücü kürtlerdir. Bizim sorunumuz bu kürtçülük yapanlarladır. Bu teoride kardeşlikten değil tamamen ayrılıktan yanadır. Türkiyede azınlık yaratma, ve Kürt diye başka bir unsur oluşturup Ulusu bölme çabasının bir ürünüdür.
Son yılları değerlendirdiğimizde; ve parçaları bütünleştirdiğimizde görürüz ki Amerika ve İsrailin Büyük Orta Doğu Projesi, "yeni dünya düzeni" teorisiyle APO'nun paketlenmesi, Irak İşgal'i, tezekereler süreci, PKK'nın bir ara silahsızlanması, Leyla Zana gibi siyasal teröristlerin salıverilmesi ve bugünlerde ne kadar tam Amerikancı olmasada Amerika'nın etkisinde olan Avrupa'nın Türkiye üzerindeki Kürtçülük Sorununa yönelik bazı artniyetli dayatmaları birbiriyle çok yakından ilişkilidir. Ve oluştulmaya çalışılan Türk-Kürt İttifakı Tezi adı altındaki gizli bölücülük havasının kaynağı da yine Türkiye düşmanı güçler ve onların işbirlikçisi kürtçülerdir.
Günümüze gelindiğindeki ortamdan söz etmiştik. Apo'nun yeniden yargılanma kararı, Leyla Zanaya nobel barış ödülü verme çabaları hala hafızamızda taze durmaktadır. Bu Türk-Kürt İttifakı tezinin yansımalarıdır. Bu tezin sahiplerinin Türkiye Düşmanı güçler ve Türkiyedeki bölücüler (kürtçüler) olduğunu söylemiştik. Bunun şimdi Türkiyede'ki işbirlikçileri noktasındna ispatını yapalım. Bakınız bebek katili Abdullah Öcalan yakalandığı yıl ki açıklamalarında ne diyor: "Çözüm ne ilkel milliyetçilik gibi emperyalizme dayanarak, ne de bu bazı ulusal solcuların savunduğu gibi aşırı milliyetçi eritme ile gerçekleşir”. Peki neyle gerçekleşir? Apo’nun bu iki anlayışın karşısına koyduğu şey ise Türk-Kürt İttifakı olarak da formüle edilen ve özgürlükçü sol adı altındaki militan komünist gruplarca da desteklenen bir tez. Bununla birlikte İP, BBP, MHP, ANAP, DYP, AKP, SP de teoriyi Apo'dan bağımsız olarak savunanlardan. (yani Apo gibi olmasa da bu teoriye çanak tutacak görüşler savunuluyor bu partilerde egemen bazı kişilerce). Apo bugün kendisine sununlan rahatlıktan dolayı çizgisini biraz daha değiştirdi. Fakat yine de beyninin içinde bir köşesinde bu anlayışın da var olduğu muhakkak. Ve dikkat ederseniz "Türk,Kürt İttifakı" tezini savunan kişiler bu görüşlerini savunurken Atatürk'ün milliyetçilik anlayışına mal ederler. Oysa ki bu gerçeğe tamamen aykırıdır. vatan haini Apo'nun şu sözleri de hala hafızalarda:
“Doğru, Mustafa Kemal’in ideolojisi burjuva ideolojisiydi. O koşullarda ancak bunu yapabildi. Ama şimdi yenilenmesi lazım. Biz Mustafa Kemal’in 1920’lerde yaptığını şimdi Kürdistan’a uyarlamaya çalışıyoruz. Eski ittifakın, 1920’lerdeki ittifakın yeniden kurulmasını öngörüyor ve bunu da özgürlükçü sol şahsında istiyoruz.”
Bu savunmanın daha farklı türlerini başka parti ve kişilerce yapıldığına tanık olursunuz. Şu mana çıkıyor. Yani Atatürk yaşasaydı tek dil Türkçe yerine Kürtçe hakkını mı savunacaktı? Tek devlet yerine "kabul edenleri vatan haini ilan ettiği" Sevrin bir parçası olan Kürdistana göz mü yumacaktı? Bunu savunanların ciğerlerinden veya akıllarından şüphe etmek gerekir. Oy almak için ve gerçekten bu anlayışa (Aponun Türk-Kürt İttifakı tezine) çanak tutan siyasilerin gafilliği ise başka bir içler acısı durum.
Atatürk'ün Kürtçülüğe Karşı Politikası
Apo'nun bir zamanlar Atatürk'e mal etmeye çalıştığı, bugün ise sözde milliyetçi veya muhafazakar sağcı veya özgürlükçü sol (sosyal demokrat halk partisi dahil ulusal olmayan sol grupların) Atatürk Milliyetçiliğinin bir parçası gibi göstermeye çalıştığı Türk-Kürt ittifakı tezi uyuşturması veya tuzağı (ulus bütünlüğüne büyük ölçüde Türk halkına ve kısmen de Kürt kökenli yurttaşlara kurulmuş tuzak) Atatürk Milliyetçiliğiyle uzaktan yakından ilgili değildir. Atatürk döneminde de çokça Kürt isyanlarına rastlıyoruz. Milli Mücadele sırasında milli varlığa düşman cemiyetlerden birisinin Kürt Teali Cemiyeti olduğunu da bilmekteyiz. Aynı şekilde şeriatçı yönü ağır bassa da kürtçü bir yönü de olan İngiliz işbirlikçisi Şeyh Said isyanının Musul ve Kerkük'e mal olduğunu biliyoruz. Yine Cumhuriyet yıllarında Dersim ayaklanması da kürtçü isyanların son ayağı olmuş ve ondan sonra kürtçülük gizliden siyasal olarak savunulmaya çalışılmış ve 1980'lerde Asalanın bitmesiyle silahlı terör olarak yeniden hortlamış ve bugünlerde hem siyasal hem de silahlı olarak kürtçü terörizm başgöstermektedir.
Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda izlediği Kürt politikasına Nutuk’tan bir örnek: Dönemin ünlü Kürt liderlerinden Kamuran Ali Bedirhan İngilizlerin desteğiyle Mustafa Kemal’e suikat planları yapmaktır. Bedirhan, emrindeki bir kaç yüz kişilik Kürt grubuyla birlikte Sivas Kongresi’ni basmak üzere yola çıkar. Atatürk bu şahısları engellemek için Diyarbakır’da 13. Kolordu Komutanlığı’na, ayrıca Kurmay Başkanı Halit Bey’e ve Canik Mutasarrıfı’na durumu bildirir... Atatürk bundan sonrasını Nutuk’ta şöyle anlatır:
“..10 Eylül’de İlyas Bey’e verdiğim talimatta belirttiğim başlıca noktalar; 1. Kaçakların sür’atle yakalanmaları 2. Kürtlük akımına asla elverişli ortam bırakılmaması...”
Bu son cümleye dikkat edilmelidir. Atatürk, “Kürtlük akımına asla elverişli ortam bırakılmaması”nı bu tür olayların bir daha gerçekleşmemesi için gerekli bir tedbir olarak görmektedir. Dolayısıyla Atatürk’ün bırakın Türk-Kürt ittifakını Kürtlükle ilgili her türlü gelişmeye müdahale edilmesi isteği vardır. Yani Atatürk Apo’nun söylediği gibi “o devirde ancak bu kadarını yapabildiği” için değil, Kürtçülüğün yaratacağı tehlikeleri gördüğü için tavizsiz davranmıştır. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı pratiğinden çıkardığı ve Altı Ok içine aldığı milliyetçilik anlayışı da bu perspektif içinde oluşmuştur.
Bununla birlikte Dersim Ayaklanmasına karşı Türk Devletinin tutumu gayet net ve kati olmuştur. Birilerinin kışkırtmasıyla onların taşeronluğunu yaparak ama büyük oranla işbirlikçilik ederek Türk Devletinin ulus yapısına karşı çıkarılan isyana karşı en sert şekilde müdahale edilmiştir.
Atatürk milliyetçiliğinin tarif ettiği Türk milleti doğal asimilasyon (Uluslaştırma, Türkleştirme) yoluyla farklı etnik kimliklerin tek bir millet kimliği içinde biraraya gelmesine dayanmaktadır. O nedenledir ki Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı ayrılıkçı değil birleştiricidir. Tarihsel ilerleyiş içinde kendiliğinden oluşan bir kaynaşma sürecidir. Birleştiriciliği milleti arı ırk temelinde değil ortak bir uygarlık temelinde tarif etmesindendir.
Oysa "Yaşasın Halkların kardeşliği" nağaraları atıp bir de bunu kürtçe olarak dile getiren fakat özde halkların kalleşliğine tekabül eden Türk-Kürt İttifakı tezinin sahibi kürtçü, veya özgürlükçü sol, veya sözde milliyetçi (siyasal rant etmek isteyenler) veya sağcı sömürü partilerinin Türk-Kürt ayrımı ırkçı-faşist bir politik çizgidir (belki farkındalar belki değiller ama gerçek budur). Bu ayrışmanın sonucu ise toplumsal barış değil etnik boğazlaşmadır. PKK’nın yirmi yıllık pratiği de otuz beş bin insanın ölümüne yol açmaktan ve Türkiye’yi bir etnik boğazlaşmanın eşiğine getirmekten başka ne işe yaramıştır? Herhalde Apo da bunun farkındadır.
Düşünsenize yetmiş yıllık bir uluslaşma projesini ve binlerce yıllık bir milleti etnik unsurlarına ayır daha sonra da "bu etnik unsurlar biraraya gelsin, barış ve kardeşlik sağlansın" de. Mantık bunun neresinde? Bu ayrılıkçılığı körüklemekten başka ne anlama gelebilir? Ama tabii ayrılıkçı bir örgütün liderini ve bundan siyasi rant sağlamak isteyenleri veya ahmakları, veya cahilleri veya gafilleri veya hainleri ayrılıkçılığa hizmet etmekle suçlamak da komik olur. Bunun yanında bu ittifaka karşı çıktıklarını söyleyip etnik ayrımcılığı ve faşizmi körükleyen Atsızcı sözde Türkçü özde kafatasçıları da aynı role bürünmekle itham etsek yanlış söylemiş olmayız. Bu yüzden ırkçılığa da karşıyız..
Konuya dönersek; bu ittifak tezi güncel olarak ulusal kurtuluşa değil de emperyalizmin etnik bölünmeler yaratma tezine denk düşmektedir. Ulusal yapılar ve millet yapısı etnik ve dinsel parçalara ayrılacak, milli direniş kırılacak ve böylelikle sömürgecilik daha rahat yerleşme imkanı bulacaktır. ABD’nin dünya çapında etnik bölünmeleri kışkırtması bunun içindir. Kürtçü hareket ABD'nin ve AB'nin ekmeğine yağ sürmektedir tabii ki burdan kestirip atmak doğru değil, çünkü bizzatihi işbirliği yapan kürtçülük yapanlar da çoğunluktadır (yani hepsi ABD'nin veya AB'nin maşası değil) Mutualist bir Türkiye düşmanlığından söz edilebilir..
Kürtçülük sorununa çözüm: MİLLİYETÇİLİK
Kürtçülük sorunu emperyalizmin ezilen ulusların direnişini kırmak için uyguladığı etnik bölünme senaryosunun bir parçasıdır. Emperyalizm var olan ulusal yapıları parçalayarak ya da bazen olmayan etnik kimlikler yaratarak ulusları teslim almak istemektedir. Osmanlıda var olan çok uluslu yapı itibariyle ve günümüzde Türkiye'de kürtçülerin dil, kültür ve nüfus emperyalizmiyle bu senaryonun uygulanmasına yardımcı olunmaktadır. Ortada Emperyalistler, işbirlikçileri, maşaları var. Hedef aldıkları ise açıkça Türk Ulusu ve Türk Ulusunun bir parçası olmasını istemedikleri masum kürt yurttaşlardır. Türlü propagandalarla etnik ayrışma körüklenmektedir. Fakat bunun kime kâr getireceği ortadadır. Türkiye düşmanlarına fayda getirecektir; kürtlere ise bu tuzağa düştükleri takdirde çok gözyaşı ve acı getirecektir. Kürt yurttaşlar bunlara kesinlikle karşı çıkmalı, kendilerini Türk Ulusunun bir parçası olarak görmeli ve ona göre hareket etmeli, teröre ve ayrılıkçılığın her türlüsüne lanet okumalıdır. Ve bu konudaki samimiyetini tüm Türkiyeye fiilen göstermelidir. Bölücü olmayan Kürt kökenli yurttaşlarımız, Kürtçülerin tüm kürtlerin savunucusu olmadığını açıkça belirtmeliler. Biz biliyoruz ki kürtçülüğe, bölücülüğe kesinlikle karşı olan "ben Türküm" diyen ve bundan rahatsız olmayan Kürt kökenli namuslu yurttaşlarımız vardır ve umuyoruz ki bu bölücü olmayan Kürt kökenli Türk yurttaşlar; DEHAP, PKK vd. adı ne olursa olsun kürtçülüğün "k"sine müsade etmeyeceklerdir. Kardeşliğin ve ulus bütünlüğünün ve barışın tek çözümü budur.
Kürt sorunu da bu çerçeve içinde AB ve ABD tarafından dayatılan (içerdeki işbirlikçi ve maşalarca desteklenen uygulanan) bir etnik bölünme operasyonudur. O nedenle Kürt milliyetçiliği ırkçı, ayrılıkçı Türk milliyetçiliği ise birleştiricidir. Olaylara hissi yaklaşanların, gereğinden fazla hümanist olanların veya art niyetlilerin (bölücü APO gibi) anlayamadığı veya anlaşılmasını istemediği nokta budur. Kürtçüler, kemalistlere, vatanseverlere ırkçı, şoven diye saldırmaktadır. Oysa bölücü terör örgütü PKK, DEHAP ve tüm kürtçüler ırkçılık(faşizm) yapmaktadır. Hatta çoğu zaman bölgenin feodal ve gerici unsurlarıyla da işbirliği yapmaktadır. Bölücü kürtlerin (kürtçülerin) ırkçılık şovenizm dediği şey bütün dünyada emperyalizme karşı verilen Ulusal Kurtuluş hareketlerin temel karakteridir. Apo’nun örgütü ise bir ulusal kurtuluş hareketi değil emperyalizmin destelediği (ve yönlendirdiği) bir etnik terör örgütüdür zira "kürt ulusu" diye bir kavramdan söz edilemez. O nedenle Apo ve kürtçüler bizim milliyetçilik anlayışımıza faşizm diye çamur atmak yerine, önce Kürt milliyetçiliği gibi ırk temelinde bir siyaset yürüten kendi örgütlerine, siyasi partilerine dönsünler ve arkalarında bıraktıkları otuz beş bin yurttaşın hesabının versinler. Tabi verebilirlerse. Kundaktaki bebekten insan hakkı, özgürlük mü istemişlerdi bu demokrasi şampiyonları acaba! Her neyse küfürlü birşeyler yazmak istemiyorum..!
Milliyetçiliğin emperyalist planları boşa çıkartacak tek çözüm olması ise emperyalizm karşısında milleti varetme mücadelesinin ideolojisi olmasındandır. Emperyalistler ve işbirlikçiler tam da bu nedenle Apo’nun örgütü gibi ayrılıkçı örgütleri desteklerken milliyetçiliği düşman ilan etmektedirler.
Millet yapısını parçalamaya çalışan her türlü ayrılıkçı fikir her ne olursa olsun emperyalizmi güçlendirir. Kimseye hak hukuk değil kan ve gözyaşı getirir. Türk Ulusunun bu konudan çıkışı emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı kazanılacaktır.
Çözüm ayrılıkçılıkla mücadele etmek ve milliyetçiliği güçlendirmektedir. Türk Ulusçuluğunu savunmak ve onu geçerli kılmaktır. Bunun şeklinden söz ederken genetik ırka dayalı bir faşist (soykırımcı) anlayışımızın olmadığını buna da sert bir şekilde karşı olduğumuzu belirttiğimiz için tekrarlamanın lüzumu yok. Türkiye Halkı; Türk Soyu mayasıyla Türk Ulusunu oluşturmuştur. Türk Ulusu aynileşecektir, Türkleşecek ve Türk Milleti (Türk Halkı) kimliğine kavuşacaktır.
Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!
çelik kapı çeyiz
çelik kapı çeyiz
Kimler çevrimiçi
Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 42 misafir