Abdül-BATI (El-Tayyeap)

Cevapla
Kullanıcı avatarı
moments
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
Mesajlar: 5033
Kayıt: 14 Ağu 2008, 19:14
Konum: Almanya
İletişim:

Abdül-BATI (El-Tayyeap)

Mesaj gönderen moments » 19 Kas 2008, 16:23

abdulbati.jpg
abdulbati.jpg (32.69 KiB) 1736 kere görüntülendi
33 yıl süren Abdülhamit diktatörlüğü tam da Meşrutiyet’in yarattığı hürriyet tartışmaları içinde gelmemiş miydi? Ne tesadüf ki III. Abdülhamit devri de Türkiye’nin AB’den gelecek demokrasi beklentilerinin en üst düzeye ulaştığı bir döneme rastlamaktadır. Şeriatçı iktidar AB süreci ve demokrasi kisvesi altında koyu bir taassup ve istibdat
dönemine geçiş hazırlığındadır.Tarihin cilvesi dedikleri bu olsa gerek. Diktatörlük heveslisi III. Abdülhamit ve etrafındakiler belki arkalarına aldıkları Batılı ülkelerin desteğiyle, Ordu’yu etkisizleştirmenin verdiği cüretle, Anayasa’ya karşı pervasızlıklarıyla hâlâ iktidarda oturuyor olabilirler. Ancak III. Abdülhamit ve etrafındaki gerici güruh ne kadar çalışırsa çalışsın boşunadır. Türk Ordusu yine o kuvay-i milliyecileri, Kemalin Askerlerini bulup çıkaracaktır.

Amerikancı ılımlı hilafet geliyor!

Anayasa Mahkemesini’nin 43. kuruluş yıldönümü’nde konuşan Mahkeme Başkanı Mustafa Bumin’in türbana izin verilemeyeceğine dair açıklamalarının ardından bitmek bilmeyen türban tartışması bir kez daha alevlenmiş durumda. Anayasa Mahhkemesi’nin türbana geçit verilmeyeceği yolundaki bilindik açıklamalarının, bir anda bu derece büyük bir tartışma kopartması da aslında yaşanan tartışmanın gerçek niteliğinin türbanın serbest bırakılması ya da yasaklanması gibi dar bir çerçeveye sığdırılamayacağını göstermektedir.

Türban tartışması rejim karşıtı güçlerle Cumhuriyet güçleri arasında uzun süredir yaşanan mücadelenin direnç noktasıdır. Şeriatçı iktidar, 28 Şubat’tan bugüne kadar yürüttüğü mücadelede türbanı Cumhuriyet’in direniş mevzilerini kıracak bir araç olarak kullanmıştır.

Özellikle insan hakları ve inanç özgürlüğü kisvesi altında yürütülen şeriatçı propaganda kısa sürede büyük bir başarı kazanmış ve medya ve siyaset arenasındaki pek çok aktörün de katılımıyla yürütülen türbana özgürlük kampanyası Cumhuriyet’ten rövanşı alma mücedelesine dönüşmüştür. Bu kampanyanın sağ kanadını laiklik düşmanı gericiler çekerken sözde sol kanadını ise İkinci Cumhuriyetçi olarak anılan Cumhuriyet düşmanı cephe oluşturmaktadır. Dikkat edilirse iki kesimi birleştiren tek bir çizgi bulunmaktadır: Cumhuriyet karşıtlığı.

Aslında AKP iktidarının ilk günden beri uygulamaya koyduğu bütün politikalar Cumhuriyet’i tasfiye ederek yerine bir ılımlı hilafet rejimi kurmak içindi. Ancak AKP hem arkasındaki AB ve ABD desteğiyle hem de işbirlikçi basının yardımıyla bütünüyle farklı bir portre çizmeyi başardı.

Fakat Anayasa tartışması yaşadığımız gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Anayasa Mahkemesi Başkanı türbana verilecek iznin aslında Cumhuriyet’i ortadan kaldırma amacına yönelik bir hamle olduğunun altını çizmektedir.

Meclis Başkanı Bülent Arınç ise Anayasa Mahkemesi’nin Meclis’in üzerinde olmadığını belirterek gerekirse Anayasa Mahkemesi’ni de ortadan kaldırırız tehdidi savurmaktadır. Arınç kısaca “Çoğunluk biziz istediğimizi yaparız. İstersek Anayasa’yı da değiştiririz, istersek Anayasa Mahkemesi’ni de kaldırırız.” demektedir.

Bunun anlamı açıktır. Şeriatçı iktidar Meclis’te ele geçirdiği çoğunluktan güç alarak bütün niyetlerini açığa vurmaktadır. Ancak vermek istedikleri esas mesajı doğru okumak gerekir. Bir zamanlar bugünkü şeriatçı iktidarın yaptıklarını yapmaya çalışan Menderes de tıpkı bunlar gibi iktidar koltuğuna güvenerek “Siz isterseniz hilafeti bile getiririsiniz” demişti. Şimdi AKP iktidarı Menderes’in izinde yeni bir hilafet rejiminin provalarını yapmaktadır.

AKP iktidarı ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde Türkiye’ye biçilen ılımlı hilafet rejimine geçiş için son hazırlıklarını tamamlamaktadır. Durum bu kadar vahimdir.
Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!

çelik kapı çeyiz

Kullanıcı avatarı
moments
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
Mesajlar: 5033
Kayıt: 14 Ağu 2008, 19:14
Konum: Almanya
İletişim:

Re: Abdül-BATI (El-Tayyeap)

Mesaj gönderen moments » 19 Kas 2008, 16:24

Anayasa tartışması rejim tartışmasıdır

Kimileri bizim bu tespitlerimizi yine rejim paranoyası olarak suçlamaya çalışacaktır. Ancak gören gözler ve duyan kulaklar açısından her şey son derece nettir. Cumhuriyet rejiminin altı oyulmaktadır. Cumhuriyet’in temel dayanakları bir bir ortadan kaldırılmaktdır.

Anayasa Mahkemesi son direniş noktalarından birisidir. Anayasa Mahkemesi’nin ortadan kalktığı bir Türkiye’de Cumhuriyet idaresinden bahsetmek imkânsız hale gelecektir. Anayasa Mahkemesi ortadan kaldırıldığı anda Anayasa’nın rejimin niteliklerini belirleyen, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan maddeleri de fiilen ortadan kaldırılmış olacaktır.

III. Abdülhamit devri

Şeriatçı iktidarın başındaki hilafet özlemcisi, Menderes’in DP diktatörlüğünü bile aratırcasına bir gerici diktatörlüğe doğru hızla yol almaktadır. Hiç çekinmeden adını koymak gerekmektedir: Türkiye Tayyip’in öncülüğünde III. Abdülhamit dönemine girmektedir. AB-ABD güdümünde kurulan Üçüncü Meşrutiyet süreci tıpkı Birinci Meşrutiyet sürecinde olduğu gibi Batı uşağı ve gerici bir Hilafet rejimine yol açmaktadır.

Hatırlanacağı üzere Abdülhamit’in İngilizcilikle Almancılık arasında gelip giden işbirlikçi ve teslimiyetçi dış politikası içinde Hilafet makamı Batılı ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirdikleri bir güçtü. Abdülhamit o derece korkak ve aciz bir durumdaydı ki arkasındaki Batılı devletlerin desteğini kaybetmemek için her türlü tavizi vermekte, hilafet makamını da Batılı devletlerin emrine sunmaktaydı.

Bugün de Abdülhamit’in torunu Tayyip Türkiye için bir Ilımlı Hillafet rejimi tezgâhlarken arkasına yine AB ve ABD gibi emperyalist güçleri almaktadır.

Halife Tayyip ABD’nin Ortadoğu planları içinde Filistin direnişini görmezden gelmekte, şeriatçıların her fırsatta kin kustukları İsrail’le el sıkışarak işbirlikçilikte sınır tanımayacağını göstermektedir

İstibdada doğru

Anayasa’yı değiştirmekten bahseden, Anayasa Mahkemesi’ni ortadan kaldırırız tehdidi savuran şeriatçı iktidar Abdülhamit’in izinde ülkeyi koyu bir gericilik ve istibdat rejimine doğru sürüklemektedir.

Bilindiği üzere Meşrutiyet’le ve Meclis’i Mebusan’la başlayan II. Abdülhamit devri kısa süre içinde gerici bir iktidara dönüşmüştü. Abdülhamit ilk iş olarak Meşrutiyet’le gelen Meclis’i kaldırtmış, Kanuni Esasi’yi de rafa kaldırmıştı. Gerçi resmi olarak Anayasa hala yürürlükteydi ancak fiilen işlevsiz hale getirilen Anayasa ile birlikte Meşrutiyetçilerin özlediği hürriyet ortamı yerine 33 yıl sürecek ağır bir gericilik ve istibdat rejimi başlamıştı.

Bu gericilik dönemi aynı zamanda Osmanlı ekonomisinin ve siyasetinin Batı denetimine girdiği ve Düyun-u Umumiye idaresine kadar giden bir sürecin önünü açarak İmparatorluğu dağılmaya kadar götürmüştü.

Abdülhamit istibdadının en göze çarpan yanlarından birisi hafiye ve jurnalci örgütünün çalışmalarıdır. Ülkede Padişah’ın iktidarına zarar verebilecek herkes sıkı bir takip altındadır. Bir süre sonra iş öyle bir noktaya varmıştır kı düğün ve sünnet törenleri bile saray tarafından denetlenmeye başlanmıştır.

Söz ve yazı hürriyeti bütünüyle ortadan kalkmıştır. Padişah Efendi’ye halel getirecek en küçük neşriyat bile derhal engellenmekte, failleri cezalandırılmaktadır. Padişah ise etrafındaki ulema ve bürokratlarla birlikte sefa sürmektedir. Siyasi ve politik hiçbir yorum ve yazıya yer verilmemektedir. Ancak müspet bilimlere, aşk şiirlerine ve edebiyata sınırsız özgürlük tanınmaktadır!

Müslüman tebaa büyük bir baskı ve sindirmeyle karşı karşıyayken azınlıklar arkalarındaki büyük devletler sayesinde rahat ve özgür yaşamaktadırlar. İslamcı Hilafet rejimi kendi tebaasına zulmü reva görürken Hıristiyan azınlıklara her türlü hakkı tanımaktaydı. Bu şeriatçı iktidarın arkasında duranlara ders olması gereken bir ibret tablosudur.

Ancak bugün yalnızca AKP iktidarına karşı direnen kuvvetler değil her fırsatta AKP’nin sırtını sıvazlayan ve onun gerçek yüzünü saklayan kuvvetler açısından da tehlike çanları çalmaya başlamıştır. Şeriatçının ilkel baskı dürtüsü kendisi dışındaki herkesi potansiyel düşman olarak görmekte ve sindirmeye çalışmaktadır.

AKP iktidarının üç yıllık iktidarı dönemindeki uygulamaları artık açıkça bir diktatörlük özlemine dönüşmüştür. Her fırsatta Tayyip’i alkışlayan ve yere göğe sığdıramayan işbirlikçi basın bile şimdi birtakım soru işaretleri koymaktadır.

III. Abdülhamit devrine geçiş: Basına sansür

Özellikle son dönemde gündeme gelen Türk Ceza Kanunu’ndaki değişiklikler tam da Abdülhamit devrini andıran bir yasak ve sansür döneminini hatırlatmaktadır. Yeni TCK’daki basın özgürlüğünü neredeyse bütünüyle ortadan kaldırmaya dönük değişiklikler basının büyük tepkisinin ardından bir nebze yumuşatılmış olsa da AKP’nin asıl amacının kendisine yönelebilecek bütün potansiyel tehlikeleri ortadan kaldırmak olduğu görülmelidir.

AKP’nin icraatlarını biraz olsun izleyenler, basına yönelik yeni baskı ve sansür uygulamalarının önümüzdeki dönemde daha da yoğunlaşacağını rahatlıkla tahmin edebilirler. Zira AKP, taktik olarak önce nabız yoklamakta, gelen tepkiler karşısında gerekirse bir adım geri atmakta ancak bir süre sonra çok daha ağır bir biçimde istediğini almaktadır. Bugüne kadarki bütün yasal düzenlemelerde bu taktik uygulanmıştır ve bu şekilde Ordu bile büyük ölçüde pasifize edilmiştir. Basının susturulması ise bunun yanında çok küçük bir hamle olacaktır.
Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!

çelik kapı çeyiz

Kullanıcı avatarı
moments
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
Mesajlar: 5033
Kayıt: 14 Ağu 2008, 19:14
Konum: Almanya
İletişim:

Re: Abdül-BATI (El-Tayyeap)

Mesaj gönderen moments » 19 Kas 2008, 16:25

Gerici bir despot: III. Abdülhamit

Bugüne kadar büyük basın tarafından değişimci, demokrat, Avrupalı lider olarak gösterilen III.Abdülhamit’in’in son birkaç ay içinde basına karşı takındığı tavır aslında şeriatçının doğasında yer alan ancak ustalıkla gizlediği ya da baskıladığı o gerici ruh halinin zincirlerinden boşalmasına iyi bir örnektir.

III. Abdülhamit bir anda kontrolünü o derece kaybetmiştir ki belki de şimdi bir çuval inciri berbat ettiği için içten içe pişmanlık duymaktadır. Uzun süredir ortaya koyduğu özgürlükçü ve demokrat kisvesinin altında tıpkı Kızıl Sultan Abdülhamit gibi fesli ve kara sakallı bir gericinin saklı olduğunu ortaya çıkartmıştır.

Daha düne kadar inanç ve fikir hürriyetinden bahseden, şiir okuduğu için hapse atıldığını söyleyerek özgürlük savaşçısı pozlarına bürünen III. Abdülhamit kendisini bir kediye benzeten bir karikatüre bile tahammül edemeyecek kadar bağnazdır. Hemen arkasından kontrolünü iyice kaybederek kendisini benzer şekillerde çizen bir karikatür dergisine de saldırmaktan çekinmemiştir.

Bu tavır ve davranışlar III. Abdülhamit devrinin getireceği karanlık düzen hakkında bazı ipuçları vermelidir.

Aslında sadece bugün varolan şeriatçı rejimlerdeki uygulamalara bakmak bile yeterli bir fikir edinmemiz için yeterlidir. Kadını kara çarşaflar içinde dört duvar arasına sıkıştıran, her türlü hak ve özgürlüğü ortadan kaldıran gerici rejimler ne yazık ki günümüzün gerçeğidir. Dahası Türkiye tarihi Abdülhamit türü diktatörlük özlemcileriyle doludur. III. Abdülhamit bu hilafet izlemcilerinin son temsilcisidir.

33 yıl süren Abdülhamit diktatörlüğü tam da Meşrutiyet’in yarattığı hürriyet tartışmaları içinde gelmemiş miydi? Ne tesadüf ki III. Abdülhamit devri de Türkiye’nin AB’den gelecek demokrasi beklentilerinin en üst düzeye ulaştığı bir döneme rastlamaktadır. Şeriatçı iktidar AB süreci ve demokrasi kisvesi altında koyu bir taassup ve istibdat dönemine geçiş hazırlığındadır. Tarihin cilvesi dedikleri bu olsa gerek.

Şeriatçının Ordu korkusu

III. Abdülhamit Tayyip’in II. Abdülhamit’le bir diğer benzerliği ise her ikisinin de Ordu korkusudur.

Osmanlı Ordusun’u eğitmek için görevlendirilen General Von der Goltz, Abdülhamit’in Ordu konusundaki tutumunu şu sözlerle aktarmaktadır:

“Askeri birliklerin eğitim için yığınak yapması gerektiğinde darbe olacak korkusuyla ödü kopardı... Padişah’ın kendi ordusunu kendisine düşman sayması yüzünden bütün girişimlerim sonuçsuz kalıyor. Kendi ordusunu Rusların, Bulgarların, İngilizlerin bir aradaki ordularından daha tehlikeli bir düşman gibi görüyor”

Bu açıklamalar ışığında baktığımızda şeriatçı iktidarın üç yıllık iktidarı boyunca neden Ordu’yu kendisine temel hedef olarak koyduğunu daha rahat anlayabiliriz.

AKP iktidarının üç yıllık iktidarı içinde Türk Ordusu tarihin hiç bir döneminde rastlanmadık ölçüde etkisizleşmiştir. Şeriatçı iktidar denetimine sokulan Ordu ülkenin Hilafete sürüklenmesini seyretmektedir. Ancak şeriatçı iktidar yine de korkmaktadır: Ya yeni bir Mustafa Kemal çıkar da...

II. Abdülhamit’in istibdadı bütün baskı ve tedbirlerle iktidarını koruma altına alırken henüz bir Yüzbaşı olan Mustafa Kemal daha Harbiye’deyken Abdülhamit istibdadını eleştirerek Abdülhamit’in dikkatini ve düşmanlığını çekmişti. Harbiye’den mezun olduğu gün Mustafa Kemal tutuklanmış ve Yıldız’da sorgulandıktan sonra Suriye’ye sürgüne gönderilmişti. Burada gizli Vatan ve Hürriyet örgünü kuran Mustafa Kemal daha sonra Selanik’e geçecektir.

Bu dönem Abdülhamit iktidarının sarsıldığı bir dönemdir. Tam bu tarihlerde 31 Mart Vakası olarak geçen II. Abdülhamit yanlılarının çıkarttığı gerici ayaklanma yaşanır. Mustafa Kemal bu sırada Kolağası olarak Makedonya’da bulunmaktadır.

Temasları sonucunda İstanbul’a gidecek olan kuvvetin Kurmay Başkanlığını üstlenir. Gidecek olan ordunun kadrolarını tespit eder ve kumandaya Hüsnü Paşa’nın geçmesini sağlar. Hüsnü Paşa komutasındaki Hareket Ordusu, İstanbul’a doğru yola çıkar. Hareket Ordusu İstanbul surlarına dayandığında Mahmut Şevket Paşa da Selanik’ten kalkarak Hareket Ordusu’na katılır. Böylelikle gerici ayaklanma bastırılır ve Abdülhamit tahttan indirilir. İstibdat sona erdirilir. Otuz üç yıllık karanlık düzen Ordu’nun müdahalesiyle yıkılmıştır.

Hareket Ordusu’nu unutmayın!

Tarih ders almayı bilmeyenler açısından hep yeni acılarla doludur. Türkiye’de bu gün tekrar bir Hilafet rejimi kurma noktasına gelen gericiliğe karşı gerekli tedbirler alınmadığı taktirde yine kanlı bir sürece doğru ilerlenecektir.

Daha Sivas ve Maraş katliamlarının acısı dinmemiştir. Uğur Mumcu’ların katledildiği insanların diri diri yakıldığı günler çok da gerilerde kalmamış olmalı. Şeriatçı iktidarın gerginliği arttıran açıklamaları yaşanacak nihai bir çatışmanın ipuçlarını vermektedir. Türkiye tedbir alınmazsa her an yeni bir gerici ayaklanma ile karşı karşıya kalabilir.

Yetmiş yıldır Cumhuriyet’e karşı bilenen gericilik bugün Cumhuriyet’i yok edecek güce erişmiştir. Belediyelerden devlet bürokrasisine, üniversitelerden Meclis’e kadar her alanda büyük bir gerici kuşatma ile karşı karşıya bulunmaktayız. Kimsenin kuşkusu olmasın gericiler uygun zaman geldiğinde bu güçlerini kullanmaktan çekinmeyeceklerdir.

Diktatörlük heveslisi III. Abdülhamit ve etrafındakiler belki arkalarına aldıkları Batılı ülkelerin desteğiyle, Ordu’yu etkisizleştirmenin verdiği cüretle, Anayasa’ya karşı pervasızlıklarıyla hâlâ iktidarda oturuyor olabilirler. Ancak III. Abdülhamit ve etrafındaki gerici güruh ne kadar çalışırsa çalışsın boşunadır. Çünkü Kemalin Askerleri Ata'sının izindedir..

O yüzden iyisi mi siz Hareket Ordusu’nu da, Mustafa Kemal’i de hiç unutmayın!
Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!

çelik kapı çeyiz

Cevapla

“TARTIŞMA MEYDANI” sayfasına dön

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 27 misafir