Çağrı

Cevapla
Kullanıcı avatarı
moments
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
Mesajlar: 5033
Kayıt: 14 Ağu 2008, 19:14
Konum: Almanya
İletişim:

Çağrı

Mesaj gönderen moments » 19 Kas 2008, 17:12

Resim
Arkadaşlarım,

Bugün sitemizin ana sayfasındaki Bursa Nutku'nu bir kez daha okudum ve ülkemizde yaşanan son olayları bir kez daha gözümün önünde canlandırdım.

Güneydoğu'daki il ve ilçelerin ve ülkenin diğer yerlerindeki büyük şehirlerin sokakları, bölücü çetenin militanları tarafından yakılıp, yıkılıyor. Özellikle çocukların güvenlik kuvvetlerinin üzerine sürülmesi ve bunlardan ölenler olması, kısa süre önce Büyükanıt Paşa'nın da dikkat çektiği gibi, Güneydoğu'dan bir "Filistin" yaratma hesaplarının yapıldığını gösteriyor.

Bir yandan da dağlardan giderek daha fazla sayıda ve bilançosu da daha ağır çatışma haberleri geliyor. Üstüne üstük, uzun zamandan beri görmediğimiz türdeki terör eylemlerini yeniden yaşıyoruz: Van'da intihar saldırısı oluyor; İzmir'de, İstanbul'da, Malatya'da peş peşe bombalar patlıyor.

Peki neden bir süre önce bitti denilen terör yeniden hortluyor? ...ya da her şey gerçekten de "birdenbire" mi oluyor!?!

AKP iktidara geldiğinden beri "AB'ye uyum" bahanesiyle pek çok yasa çıkardı. Bu arada, 20. yüzyılda "kır terörü" yaşamamış Avrupa kıtasından, Türkiye'nin yaşadığı terör biçimine çare olmaktan uzak, Türkiye'yle doku uyuşmazlığı yaşayacak yasalar devşirildi. ABD'nin Irak'ı işgal edip, bölgedeki dengeleri derinden sarstığı bir dönemde bile birbirinin peşi sıra meclisten geçirilen bu yasalar şimdi terör yeniden sahne aldığında, güvenlik kuvvetlerimize uygulamada sorunlar yaşatıyor, ayak bağı oluyor:

-Dağda ölen teröristlerin derhal ailelerine teslimini öngören yasa artık tam bir ulusal güvenlik sorununa dönüşüyor. Irak'ın işgali başlamadan önce, Mehmetçiğin kanı için birkaç milyar doların pazarlığını yürüttüklerini unutan AKP zihniyeti, Ülkücü kesimi "Şehit kanı üzerinden siyaset yapıyorlar." gibi çok çirkin ifadelerle şehit cenazelerinden uzaklaştırırken, bugün her terörist cenazesinin DTP'li belediye başkanlarının himayesinde birer PKK şovuna dönüşmesine göz yumuyor. Dağdaki vurucu timlerse bir çatışmanın ardından PKK'lılar kaçmaya başladığında onları mı takip etsinler, yoksa geriye kalan cesetleri mi toplasınlar bilemiyorlar.

-Bugün ölü ele geçirilen teröristlerden herhangi birinin üzerinden silah çıkmadığı takdirde, operasyona katılan askerler hakkında sanki "sade vatandaş" öldürmüşler gibi dava açılabiliyor.

-Güvenlik kuvvetlerinin bir operasyon düzenlemek için valilikten izin alması gerekiyor!

Şu son Şemdinli olaylarını aklınıza bi getiriverin. DTP'li belediye başkanlarının güttüğü kalabalıklar istedi diye bölgede birden emniyet müdürleri ve hatta valiler değişmeye başlıyor! AKP içindeki Kürtçü-şeriatçı lobinin baskısıyla da boşalan makamlara bölücülerin kafa dengi adamlar yerleşiveriyor. Misal, 2005 yılında, AKP'nin demokrasi şampiyonu valisinin onay verdiği operasyonlar sonucu Diyarbakır dağlarında kaç terörist ölü ele geçirildi biliyor musunuz? Bir! Evet. Yanlış gömüyorsunuz, koskoca bir sene boyunca sadece bir!!! Başka söze gerek var mı?

-Güvenlik kuvvetlerinin yol kontrolü yapmak için İl Emniyet Komisyonu ve mahkemelerden izin alması gerekiyor.

Hah! Tabi bu izinler alınana kadar, terörist altındaki arabayla, bagajında kalaşnikofu, C-4'ü, uzaktan kumandalı mayını vesairesi tastamam gideceği yere çoktaan varmış oluyor! Yine geçen sene Trabzon'da biri ölü olmak üzere ele geçen 3 teröristin de bölgeye her türlü teçhizatlarıyla dağ-taş yürüyerek değil, araba kullanarak geldikleri kamuoyuna yansımış ve artık pek çok teröristin yasal mevzuatın bu açığını değerlendirerek, yani kır yolları yerine otoyolları kullanarak(!) yer değiştirdikleri yazılıp çizilmişti!

İl Emniyet Komisyonları ise bir başka dava! Biliyorsunuz RTE'ye sürekli "Jandarma, polisin bölgesine müdahale ediyor." "Halka baskı yapıp işimizi zorlaştırıyor." mealinden düzmece raporlar veren bir Emniyet İstihbarat Daire Başkanı vardı: Sabri Uzun! Hani şu "Hırsız içeride olursa, kilit işe yaramaz!" vecizesinin(!) de sahibi olan zat-ı muhterem! AKP bu makamlara kadar böyle adamlar getirmişse, Güneydoğu"da hem AKP içindeki Kürtçülerin, hem de bölgedeki Kürtçülerin baskılarıyla tayin edilen emniyet amirlerini artık düşünmek bile istemiyorum (Elbette bölgede cansiperane görev yapan, vatansever emniyet mensuplarımız da vardır. Kendilerini tenzih ederim.)! Vaziyet böyleyken şimdi kim çıkıp da diyebilir ki "Hakkari'de jandarmalara 'Polislerle halı saha maçı bile yapmayın.' diyen komutanlarımız haksızdır."???

Peki hükümet, artık "olağanüstü" bir süreçten geçtiğimizin gün gibi aşikar olduğu şu ortamda, neden tüm bu yasal mevzuatı değiştirmek için kılını bile kıpırdatmıyor? "Özgürlükler ve demokrasi zedelenmesin(!)" diye mi!?! Bir bomba patladı diye şüpheli şahıslar için "Vur Emri" çıkaran İngiltere'nin, iki otomobil yandı diye sıkıyönetim ilan eden Fransa'nın oluşturduğu demokratik(!) AB kızar diye mi korkuyoruz?

Yoksa bunların hiçbiri değil mi neden? Yoksa nedenler başka mı?

AKP komisyonuna başkanlık eden şeriatçı-bölücü Şeyh Sait'in torunu Dengir Mir Mehmet Fırat'ın yeni Terörle Mücadele Yasası taslağını komisyonda bloke etmesi;

Dengir Mir Mehmet Fırat, Abdülmelik Fırat, Abdülkadir Aksu, Cüneyt Zapsu gibi en hızlı Kürtçülerin AKP içinde en etkin isimler olması;

AKP iktidara geldiğinden beri PKK'nın kanı canı olan silah kaçakçılığında, uyuşturucu kaçakçılığında, akaryakıt kaçakçılığında (ki, AKP kurucularından Kemal Albayrak'ın ve Cemil Çiçek, Vecdi Gönül, Abdülkadir Aksu gibi AKP'li vekillerin bile ismi geçmişti bu rezalette. Kuzey Irak bağlantılı iş fazla dallanıp budaklanınca Gümrük Bakanı Kürşat Tüzmen tarafından Gümrük çalışanlarına konuşma yasağı getirilip, olay örtbas edilmişti.), çeteleşmede, arazi yağmasında, kapkaçta, gaspta, hırsızlıkta patlama yaşanması ve bunlarla ölümüne mücadele eden Emniyet'teki pek çok ekibin tasfiye edilmesi;

Bölgede, Türk bayrakları yakılır, kışlalar-karakollar-lojmanlar-evler basılır, asker-polis çocukları sokaklarda kovalanırken, bu eylemleri yapan hainler ve "PKK terör örgütü değildir." "Öldürülen gerillalar acımızdır." "Sayın Öcalan hede hödö" laflarıyla ortamı durmadan geren, terörist cenazeleri için belediye imkanlarını seferber eden, bölgedeki olayları önce kışkırtıp, sonra yatıştırmış(!) gibi yaparak barış(!), kardeşlik(!) ve demokrasi(!) satan DTP'li belediye başkanları yerine, bunlarla mücadele eden güvenlik kuvvetleriyle uğraşılması ve bu iş için özel hakimler-savcılar istihdam edilmesi(!);

Köpekler Türkiye'nin dört bir yanını yangın yerine çevirmişken, milletvekillerinin Şemdinli Olayları'nı araştırmak amacıyla Güneydoğu'ya gidip, adeta bu "köpekler" yerine "taşlar"la uğraşması;

Bugüne kadar dünyanın dört bir yanını gezen ama nedense Güneydoğu'da bir tek muharip birliği, kışlayı, karakolu ziyaret etmeyen RTE'nin, terörist Seferi Yılmaz'ı ziyaret için taa Şemdinli'ye kadar gidip de boy göstermesi, oradan nutuklar çekmesi;

Son olaylar sırasında, hiçbir hükümet yetkilisinin tıpkı "Çuval Olayı'nda" ortalarda görünmemesi (Ne tesadüf ama!)...

Yoksa bunlar mıdır asıl nedenler?

...ve birden aklıma RTE'nin "Diyarbakır'ı BOP'un yıldızı yapacağız." sözlerini getiriyorum. Doğrusu bir zamanlar moda olan "AB'nin yolunu Diyarbakır'dan geçer." sözünün sanki bir adım daha ileri aşaması gibiydi. Kafasındaki düzeni diplomasiyle, sivil örümceklerle dikte ettirmeye çalışan AB'den; ABD, İsrail ve İngiltere tarafından hukuk ve insanlık dışı işgallerle şekillendirilen BOP'a geçiş nasıl olacak diye düşünmüştü bu sözler hepimizi.

Yazımın bu noktasına kadar çizdiğim tabloya bakıyor ve diyorum ki, meğerse RTE'nin bahsettiği yıldız, Nevruz gösterilerinde, "sivil itaatsizlik(!)" eylemlerinde dalgalanan, PKK'nın sarılı-kırmızılı-yeşilli "konfederasyon yıldızı"ymış! Meğer kendisine biçilen görev buymuş!

Evet arkadaşlar!

Bu adamların beceriksizliğini, çapsızlığını zaten hepimiz biliyoruz; ama bunca veriden sonra, bu olayların uzun vadeli birtakım planların (BOP) yolunu açan kasıtlı adımlar olduğu artık ayan beyan ortadadır!

...ancak bu millet, bu gençlik harekete geçmedikçe, meydanlara inip bu vatanın sahipsiz olmadığını göstermedikçe, bu gidişatı durdurmak mümkün olmayacak. Ülkücüler "Şehit kanı üzerinden siyaset yapmayın." denile denile sindirildi. Askerler eskiden "AB sürecini etkilediler." propagandasıyla korkutuluyordu, şimdi "Ekonomideki istikrarı(!) bozdunuz!" denmesinden endişeleniyor. Geriye bir tek biz kalıyoruz. Tuncay Özkan dillendirdi geçenlerde: "İspanya'da bir terör olayı oluyor, milyonlar sokağa dökülüyor. Bizim insanımız niye bu iradeyi göstermiyor?" diye sitem etti.

Ben burada yazanların emeğine de saygı duyuyorum, yanlış anlaşılmasın; ama internet ortamında, kahvehanede, lokantada berberde, arkadaş sohbetlerinde daha ne kadar vatan kurtarıcaz? Şu Allah'ın cezası 12 Eylül Sendromu'nu aşalım artık Allah aşkına!

İşte 23 Nisan, işte 19 Mayıs geliyor!

Gösterelim ulusun da, gençliğin de iradesini dosta düşmana! Hiç kimse CHP bayrağı taşımasın, hiç kimse kurt kafası yapmasın, lanet olası partizanlığın p'si bile olmasın! Yalnızca Türk bayrakları! Yalnızca Mustafa Kemal'in resimleri! Yalnızca "Kahrolsun PKK!" "Hükümet istifa!" sloganları!

Balkan savaşı'nda İstanbul sur içindeki Müslüman mahallelerinde matem varken, Haliç'in karşı yakasında barındırdığı Gayrimüslim mahallelerinde Balkan ittifakının zaferinin kutlandığı; Çanakkale'de Mehmet kanıyla asrın tarihini yeniden yazarken, Alman subaylarının revüler eşliğinde kafayı çektikleri Pera'nın o acı hatırasına inat, Topbaş'ın bıraktığı enkaz yığınını çiğneye çiğneye, dipdalgası şahlanıp Beyoğlu'ndan Taksim'e doğru aksın!

Yalnız kendi açımdan konuşayım: Eğer böyle adam gibi bir organizasyon düzenlenirse, o arkadaş sohbetlerinde, orda burda, kenarda köşede tepkilerini dile getiren, tanıdığım en az 20-25 insan orda olur!

...ve eğer biz bu işi layıkıyla yapabilirsek (Taksim'de, Kadıköy'de ara sıra gördüğüm, 100-150 polisin arasındaki beş-on gencin acınası haline düşmemekten bahsediyorum.), eğer sendikalar, vatansever örgütler, partiler tek bir ortak paydada çatlak ses çıkarmadan buluşurlar ve bu iradeyi gösterirlerse, çok önemli bir toplumsal yıkımın önüne geçeriz: AKP'nin ihanetini gören, sinirlenen, ama bir şey yapamayan, bir çıkış yolu bulamayınca daha da ölçüsüzleşen insanlarımızın, zaman zaman linç girişimlerinde vücut bulan, ülkedeki ulusalcı dalgayı örselemek isteyenlerin eline koz veren infialini de bu şekilde bastırabiliriz. Kim bilir! Muhtemelen bayrak yakma olayından sonra olduğu gibi bir halk hareketini bile tetikleyebiliriz!

...ve son sözüm gereken ilgiyi gösterip, satırlarımı buraya kadar okuyan sizlere: Sizlerden ricam, bu konu başlığı altında, benim kişisel tespitlerim üzerine konuşmaktan çok, size sunduğum teklif ve bu girişimin organize edilmesi konuları üzerinde tartışın lütfen! Parti, örgüt, grup, ayrımı yapmadan bu işin üzerine gidelim, gidenleri destekleyelim!

Çok uzun oldu; ama çok doluyum arkadaşlar, mazur görün. Sabırla okumuşsunuzdur umarım.

Hepinize yürekten selamlar!



Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!

çelik kapı çeyiz

Cevapla

“TARTIŞMA MEYDANI” sayfasına dön

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 78 misafir