
Arkadaşlar gördük ki; Lucretius takma adlı arkadaş sitenin bir forum başlığında Masonluğu canla başla savunmuş. Gerçekliği olmayan bilgileri de araya sokuşturup Masonluğu Atatürkçülüğün en büyük dostu ilan etmiş. Site yöneticisi bir arkadaşımızın "yakın arkadaşı" olması hasebiyle (ki kendisine 'onur üyesi' sıfatı verilmiş) üyeliğini iptal etmedik. Site yöneticisi arkadaşımıza duyduğumuz saygıdan dolayı.
Elbette ki bu forumda kendimiz çalıp, kendimiz söylemeyeceğiz. Farklı fikirler de elbette ki olacak ancak fikirler savunulurken verilen yanlış beyanlar (propaganda) kapsamına girer ki insanları kandırmaya müsade edilmez. Ancak Lucretius "mason olmak istemediğini" belirttiğine göre kendisi bu savunduklarına inanıyor ve iyi niyetli. Mason ve kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan birisi bu siteye üye olabilir. Çeşitli konularda düşüncelerini beyan edebilir. Ancak "Masonluk" propagandası yapamaz. Ve düşüncelerini de Atatürkçülük çerçevesinde savunabilir anca. Masonlukla ilgili tek savunması da ancak ve ancak Masonluğun bir tarikat olmadığını ispatlamak yönünde olabilir ki bu pek mümkün değildir. Çünkü masonluk bir tarikattır. Ve Kemalistler.net de ne olursa olsun, akıl bilim ve medeniyet haricinde hiç bir tarikat savunulamaz. Eğer belgesi bilgisi varsa anca bize ispat etmeye çalışabilir tarikat olmadığını. Eğer ki tarikat olduğunu kabul ederse de veya ispatlayamaz ise o an üyeliği iptal edilir! Biz bu konuda önyargılıyız. Masonluğu sevmiyoruz. Masonluk bir tarikattır ve savunulacak hiç bir yanı olamaz bundan dolayı!
Masonluğun kökü dışarıda
Masonluğun toplumsal işlevine gelince. Her şeyden önce masonluk, Kaya Paşakay’ın açıklamalarına göre bir tarikat olmayıp, sevgi birliğidir. Amaçları barışın, sevginin, saygının, uzlaşmanın ve huzurun olduğu, kanun önünde insanların eşit hak ve özgürlüklerinin olduğu bir toplum ortamı yaratmaktır. Işık Doğudan yükselmektedir. Doğu nedir? Anadolu’dur. Anadolu’muzdan gelen hümanist fikirler, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaşı Veli sayesinde olmuş, onlar bu fikirleri sistematize etmişlerdir. Bu fikirlerin yayılması için neden gizlilik esastır bilemiyoruz ancak, kendilerine bu topraklarda bir kök yaratma uğraşlarını anlayabiliyoruz. Bunların hedefi gerçekten de Doğudur, Anadolu’dur. Amaçları bu topraklarda sevgi ve kardeşliği yeşertmek değil, bağlı bulundukları ülkelerin çıkarlarını Anadolu topraklarında gizlice yürütmektir. Her ne kadar masonluğun gelişimini Anadolu kaynaklı hareketlere bağlamak isteseler de, masonluğun bu topraklarda kökü yoktur. Masonluğun Türkiye’ye girişi Batı kaynaklıdır, kökü dışarıdadır.
Masonluk Osmanlı Devleti’ne Batıdan ithal malı olarak girmiş, temelleri önce yabancılar sonra da azınlıklar tarafından atılmıştır. Osmanlı Devleti’nde yabancı ülkelerin vatandaşları olup oralarda masonluğa girmiş ve sonradan görevli olarak Türkiye’ye gelmiş kişiler ilk locaları kurmuştur. Türkiye’de ilk mason locası İstanbul’da Osmanlı Padişahı Üçüncü Ahmet (1703-1730) zamanında kurulmuştur. Bu tarih Dünya Masonları için başlangıç tarihi olarak kabul edilen Londra Büyük Locası’nın 1717’de kuruluşuna tekabül etmektedir. Yani Türkiye’de masonluk, tüm ülkelerde masonluğun ortaya çıkışıyla aynı zamanda olmuştur.
Türkiye’deki ilk loca, Fransız obediyansına bağlı olup, Galata’da kurulmuştur. O dönemde Galata’da yaşayan Frenkler ve Levantenler tarafından idare edilmiştir. İlk kurucuları; Yirmisekiz Mehmet Çelebi, oğlu Sait Çelebi ve İbrahim Müteferrika’dır. İbrahim Müteferrika Macar asıllıdır. Mehmet Çelebi’nin babası bir devşirmedir. Mehmet Çelebi ve Sait Çelebi bir yıl Paris’te kalmışlar, burada Fransız Locası’na bağlanmışlardır. Türkiye’ye döndüklerinde İbrahim Müteferrika ile birlikte ilk mason locasını kurmuşlardır. Yine Türkiye’deki ilk masonlardan olan Kumbaracı Ahmet Paşa gerçekte bir Fransız kontudur ve gerçek adı Comt de Banneval’dir. 1729’da Osmanlı hizmetine girmiş, ilk askeri ve topçuluk okulunu kurmuştur.
Mustafa Kemal: Defolun gidin Yahudi uşakları!
Masonluğu Atatürk’le bağdaştırma çabaları son derece iğrençtir. Kaya Paşakay bir röportajında Atatürk’ün masonlukla olan ilişkisini yalanlara dayanarak ispat etmeye çalışmakta, Atatürk’ün arkasına gizlenerek faaliyetlerini meşrulaştırmaya çalışmaktadır: “Atatürk’ün söylev ve demeçlerini düşünecek olursak, tüm bu prensiplerin özünde masonik ilkelerle birebir örtüşen, destekleyen ve tavsiye eden ifadeler görüyoruz. Atatürk zamanında Büyük Loca’mıza çok yakın davranmış ve faaliyetlerini teşvik etmiştir. Yakın çevresi, doktoru, başbakanı Şükrü Kaya ve vekillerinin çoğu masondur.” demektedir. Acaba Atatürk’ün hangi ilkesiyle masonluk bağdaşmakta, “Ben başkalarının yaptığı prensiplere değil, kendi prensiplerime uyarım” anlayışıyla masonluk nasıl örtüşmektedir? Sabah Gazetesi daha da ileri giderek, mason localarının her zaman karşısında olan Mahmut Esat Bozkurt’u hedef seçmektedir. Mahmut Esat Bozkurt’un Karşıyaka’daki Zuhal Locasına üyelik için başvurduğu, reddedildiği için masonluğun karşısında yer aldığı iddialarına yer vermektedir.
Oysa Atatürk 1908’de üyesi bulunduğu İttihat ve Terakki’nin birçok üyesi mason olmasına rağmen masonluğu kabul etmemiştir. Meşrutiyet ilericiliğinin aslında Batının ajanlığı olduğunu yaşayarak görmüş, Tanzimatçılığı dışlayarak kendi fikirlerini geliştirmiştir. Atatürk tüm kökü dışarıda olan anlayışları reddetmiş, masonluk kurumundan nefret etmiştir. 1935’te zamanı geldiğinde ilk işi tüm mason localarını kapatmak olmuştur. Masonluğun yasaklanması olayı Cumhuriyet’in ilk milletvekillerinden olan İbrahim Arvas’ın “Tarihi Hakikatler” adlı kitabında şöyle anlatılmaktadır:
Mustafa Kemal, Mahmut Esat Bozkurt’u yanına çağırır. Kendisine masonların örgütlenme şemalarını ve amaçlarını anlatan bir kitap verir. “Bunu gizlice mutalâa et, bir takrir ile Halk Partisi Grup Başkanlığı’na ver ve grupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve grupça kapanmasına delâlet et. Senin de bu işte büyük şeref payın olacaktır.” Mahmut Esat Bozkurt bunun üzerine gereğini yapar ve takriri gurup toplantısında okutur: Bizim eba ancet gelen atalarımızın mensubu bulunduğu tarikatları kapattık. Masonluk da kökü dışarıda bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir. Memleketimizde bunun ne işi vardır?” Bunun üzerine mason olan Şükrü Kaya ve Doktor Mim Kemal önderliğinde bir grup Atatürk’ün yanına gelerek;
- Biz zaten maiyet-i devletindeyiz, fakat siz meşrik-i azamız olursanız pervane gibi etrafınızda dolaşırız.
- Peki bir şey soracağım. Bana cevap veriniz. Siz Avrupa’da hangi locaya bağlısınız ve metbuunuzun ismi nedir?
- Biz Cenova’ya tabiiyiz ve reisimiz de Borca Mişon Cenapları’dır.
- Haydi defolun buradan, cehennem olun gidin. Yahudi uşakları. Benim milletim bana kahraman sıfatını verdi, ben sizin gibi çıfıt Yahudiye uşak mı olacağım. Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki tüm localarınızı kapatmadığınız taktirde yarın teşkil edeceğim divan-ı harp örfiye hepinizi verir ve astırırım. Haydi defolun karşımdan.
İşte Mustafa Kemal’in tavrıyla masonların “Uykuya yatma devri” dedikleri dönem böyle başlar. Zorunlu olarak tüm mason locaları kendilerini kapattıklarını ilan ederler. Tüm mason localarının mallarına el konulur ve mallar açılacak olan Halkevlerine devredilir.